English    Türkçe    فارسی   

3
1002-1011

  • Yüz binlerce yılan ve dağ, ona hayranken o, niçin hayretlere düştü, yılan sevdasına kapıldı?
  • صد هزاران مار و که حیران اوست ** او چرا حیران شدست و ماردوست
  • Yılancı, o ejderhayı tutup, halkı hayrete düşürmek için Bağdat’a geldi.
  • مارگیر آن اژدها را بر گرفت ** سوی بغداد آمد از بهر شگفت
  • Birkaç para elde etmek için o çadır direği gibi ejderhayı çekip sürükledi.
  • اژدهایی چون ستون خانه‌ای ** می‌کشیدش از پی دانگانه‌ای
  • “Ölü bir ejderha getirdim. Avlamak için ne zahmetler çektin” diyordu. 1005
  • کاژدهای مرده‌ای آورده‌ام ** در شکارش من جگرها خورده‌ام
  • O, ejderhayı ölü sanıyordu. Fakat iyi dikkat etmemişti. Ejderha diriydi.
  • او همی مرده گمان بردش ولیک ** زنده بود و او ندیدش نیک نیک
  • Kıştan, soğuktan donmuştu. Diriydi ama ölü gibi görünüyordu.
  • او ز سرماها و برف افسرده بود ** زنده بود و شکل مرده می‌نمود
  • Âlem de donmuştur da adı cemad olmuştur. Üstadım, camit, donmuş demektir.
  • عالم افسردست و نام او جماد ** جامد افسرده بود ای اوستاد
  • Mahşer güneşi doğuncaya dek sabret de âlem cisminin hareketini gör.
  • باش تا خورشید حشر آید عیان ** تا ببینی جنبش جسم جهان
  • Musa’nın elinde asâ, yılan oldu ya… Bütün âlemi de buna kıyas et. 1010
  • چون عصای موسی اینجا مار شد ** عقل را از ساکنان اخبار شد
  • Senin bir avuç topraktan ibaret olan varlığını nasıl bir cisim haline getirir? Bütün toprakları da bilgi ve anlayış sahibi bilmek gerek.
  • پاره‌ی خاک ترا چون مرد ساخت ** خاکها را جملگی شاید شناخت