- Ey tulum, burası mademki ırmak kıyısı değil, ağzını kapat. Bu şeker denizinin ne kıyısı var, ne kenarı!
- چون لب جو نیست مشکا لب ببند ** بی لب و ساحل بدست این بحر قند
- Firavunun sihirbazları çağırtmak üzere şehirlere adam göndermesi
- فرستادن فرعون به مداین در طلب ساحران
- Musa, dönüp Firavun kalınca bütün rey ve tedbir sahiplerini danışmak üzere çağırdı.
- چونک موسی بازگشت و او بماند ** اهل رای و مشورت را پیش خواند
- Padişahın, Mısır sultanı olan Firavunun Mısır civarındaki bütün sihirbazları çağırmasını kararlaştırdılar.
- آنچنان دیدند کز اطراف مصر ** جمع آردشان شه و صراف مصر
- Firavun hemen bütün sihirbazların toplanması için etrafa bir hayli adam gönderdi.
- او بسی مردم فرستاد آن زمان ** هر نواحی بهر جمع جادوان
- Nerede ünlü bir büyücü varsa gelmesi için on haberci yolladı. 1160
- هر طرف که ساحری بد نامدار ** کرد پران سوی او ده پیک کار
- İki genç vardı ki büyü de pek şöhret bulmuşlardı. Sihirleri, aya bile tesir ederdi.
- دو جوان بودند ساحر مشتهر ** سحر ایشان در دل مه مستمر
- Aydan apaşikâr süt sağarlar, bir yere gidecekleri vakit küplere binip giderler.
- شیر دوشیده ز مه فاش آشکار ** در سفرها رفته بر خمی سوار
- Ay ışığını bez şekline sokup ölçer, biçer satarlardı.
- شکل کرباسی نموده ماهتاب ** آن بپیموده فروشیده شتاب
- Müşteri, para verip alır, sonra anlayınca eyvahlar olsun deyip hayıflanmaya, yüzüne vurmaya başlardı.
- سیم برده مشتری آگه شده ** دست از حسرت به رخها بر زده
- Onların, buna benzer nice sihirleri vardı ki herkes apaçık görür dururdu. 1165
- صد هزاران همچنین در جادوی ** بوده منشی و نبوده چون روی