- Cellât, elbisesini yırtıp giderek yana yakıla şahneye hali anlattı.
- آن عوان بدرید جامه تیز رفت ** پیش شحنه داد آگاهیش تفت
- Şahneye yalınayak geldi, Allah şahit ki bilmedim diye özürler dilemeğe, 1685
- شحنه آمد پا برهنه عذرخواه ** که ندانستم خدا بر من گواه
- Ey kerem sahibi, ey cennetliklerin ulusu, bu kötü işi affet, hakkını helâl eyle. Beni bağışla demeye başladı.
- هین بحل کن مر مرا زین کار زشت ** ای کریم و سرور اهل بهشت
- Şeyh dedi ki: “Ben, bunun sebebini biliyor, suçumu anlıyorum.
- گفت میدانم سبب این نیش را ** میشناسم من گناه خویش را
- Ben onun yemininin hürmetini terk ettim, onun adaleti de benim (yeminimi) sağ elimi kestirdi!
- من شکستم حرمت ایمان او ** پس یمینم برد دادستان او
- Ben kötü olduğunu bildiğim halde ahdimden döndüm. Bunun kötülüğü elime geldi.
- من شکستم عهد و دانستم بدست ** تا رسید آن شومی جرات بدست
- Ey vali, sevgilinin hükmüne elimiz de feda olsun, ayağımız da, beynimiz de, derimiz de! 1690
- دست ما و پای ما و مغز و پوست ** باد ای والی فدای حکم دوست
- Bu, bana kısmetmiş! Sana helâl ettim. Sen bilmeyerek yaptın, bir suçun yok ki.
- قسم من بود این ترا کردم حلال ** تو ندانستی ترا نبود وبال
- Halimi bilenin, fermanı yürür. Allah emrine itiraz etmek nerede?”
- و آنک او دانست او فرمانرواست ** با خدا سامان پیچیدن کجاست
- Nice kuş vardır ki uçup tane arar… Boğazı, boğazının kesilmesine sebep olur.
- ای بسا مرغی پریده دانهجو ** که بریده حلق او هم حلق او