- Kendi kendisine “Burada mushafın ne işi var? Bu adam kör” dedi.
- گفت اینجا ای عجب مصحف چراست ** چونک نابیناست این درویش راست
- Bu düşünceye düştü, huzuru kaçtı; “Burada bu körden başka kimse de yok, bu ne iş?
- اندرین اندیشه تشویشش فزود ** که جز او را نیست اینجا باش و بود
- Burada yalnız o var, bir de buraya mushaf koymuş. Ben ne bunağım, ne sersem…
- اوست تنها مصحفی آویخته ** من نیم گستاخ یا آمیخته
- Onun için hiçbir şey sormayayım, sabredeyim de sabırla muradıma erişeyim” dedi. 1840
- تا بپرسم نه خمش صبری کنم ** تا به صبری بر مرادی بر زنم
- Sabretti, bir müddet gönlü sıkıldı, fakat nihayet meseleyi anladı. Çünkü sabır, genişliğin anahtarıdır.
- صبر کرد و بود چندی در حرج ** کشف شد کالصبر مفتاح الفرج
- Lokman’ın Davud aleyhisselâm’ı demir halkalar yaparken görüp merak etmesi, sabredersem elbette anlarım diye sormayıp sabretmesi
- صبرکردن لقمان چون دید کی داود حلقهها میساخت از سال کردن با این نیت کی صبر از سال موجب فرج باشد
- Lokman, tertemiz Davud’un yanına gitmiş, onun demir halkalar yapmakta olduğunu görmüştü.
- رفت لقمان سوی داود صفا ** دید کو میکرد ز آهن حلقهها
- O yüce padişah demir halkalar yapıyor, halkaları birbirine takıyordu.
- جمله را با همدگر در میفکند ** ز آهن پولاد آن شاه بلند
- Lokman silah yapma sanatını pek görmemişti, şaşırıp kaldı, vesveseleri arttı.
- صنعت زراد او کم دیده بود ** درعجب میماند وسواسش فزود
- Bu nedir acaba, şunu bir sorsam, bu kat kat halkalarla ne yapıyorsun desem, dedi. 1845
- کین چه شاید بود وا پرسم ازو ** که چه میسازی ز حلقه تو بتو
- Sonra yine kendi kendisine dedi ki: “ Dur hele sabır daha iyi. Sabır, adamı maksadına çabucak ulaştırır.
- باز با خود گفت صبر اولیترست ** صبر تا مقصود زوتر رهبرست