English    Türkçe    فارسی   

3
211-220

  • Oğul, bu şarap, için can ver. Savaşsız, sabırsız yenme olur mu hiç?
  • جان بده از بهر این جام ای پسر ** بی جهاد و صبر کی باشد ظفر
  • Bunun için sabır güç bir şey değildir. Sabret, sabır, güçlüklerin, sıkıntıların anahtarıdır.
  • صبر کردن بهر این نبود حرج ** صبر کن کالصبر مفتاح الفرج
  • Bu pusudan sabır ve ihtiyat etmeksizin kimse kurtulmadı. Sabır da ihtiyatın eli ayağıdır.
  • زین کمین بی صبر و حزمی کس نرست ** حزم را خود صبر آمد پا و دست
  • İhtiyatta bulun, bu zehirli otu yeme. İhtiyata riayet, peygamberlerin kuvvetinden, nurundandır.
  • حزم کن از خورد کین زهرین گیاست ** حزم کردن زور و نور انبیاست
  • Her yelden oynayıp duran samandır. Dağ, hiç yele ehemmiyet verir mi? 215
  • کاه باشد کو به هر بادی جهد ** کوه کی مر باد را وزنی نهد
  • Her yanda bir gulyabani, seni çağırır, “Kardeş, gel, yol istiyorsan işte buracıkta.
  • هر طرف غولی همی‌خواند ترا ** کای برادر راه خواهی هین بیا
  • Yoldaş, sana yol göstereyim, yoldaşın olayım. Bu ince yolda ben sana kılavuzum” der.
  • ره نمایم همرهت باشم رفیق ** من قلاووزم درین راه دقیق
  • Fakat ne kılavuzdur o, ne de yol bilir. Yusuf, o kurt huylunun yanına az var!
  • نه قلاوزست و نه ره داند او ** یوسفا کم رو سوی آن گرگ‌خو
  • İhtiyat ona derler ki seni bu dünyanın yağlı, ballı şeyleri, bu âlemin tuzakları, hileleri aldatmasın.
  • حزم این باشد که نفریبد ترا ** چرب و نوش و دامهای این سرا
  • Çünkü bu âlemin ne tadı vardı, ne tuzu. Sihir okur da kulağına üfler durur. 220
  • که نه چربش دارد و نه نوش او ** سحر خواند می‌دمد در گوش او