- Rüyası, mum gibi gözünün önünde yanmakta, onu aydınlatıp durmaktaydı; rüyasına güveniyordu.
- اعتمادی داشت او بر خواب خویش ** که چو شمعی میفروزیدش ز پیش
- Yusuf’u kuyuya attıkları zaman Allah’tan kulağına şu ses gelmişti:
- چون در افکندند یوسف را به چاه ** بانگ آمد سمع او را از اله
- Ey yiğit, sen bir gün padişah olacaksın. O vakit seni kıyanların sözlerini, yüzlerine vurursun.
- که تو روزی شه شوی ای پهلوان ** تا بمالی این جفا در رویشان
- Bunu seslenen görünmüyordu ama gönül, söyleyenin eserini tanıyordu. 2340
- قایل این بانگ ناید در نظر ** لیک دل بشناخت قایل را ز اثر
- O sesten cana bir kuvvet, bir rahat, bir huzur geliyordu.
- قوتی و راحتی و مسندی ** در میان جان فتادش زان ندا
- İbrahim’e ateş nasıl bir gül bahçesi olmuşsa o ses yüzünden kuyu da Yusuf’a gül bahçesi kesilmişti.
- چاه شد بر وی بدان بانگ جلیل ** گلشن و بزمی چو آتش بر خلیل
- Gayri ne cefa geldiyse o kuvvetle tahammül etti. Neşeyle çekti.
- هر جفا که بعد از آنش میرسید ** او بدان قوت بشادی میکشید
- Nitekim Elest sesinin zevki de her müminin gönlünde tâ mahşere kadar sürer gider.
- همچنانک ذوق آن بانگ الست ** در دل هر مومنی تا حشر هست
- Bu yüzden müminler, ne belâya itiraz ederler, ne Hakk’ın emir ve nehyinden sıkılırlar. 2345
- تا نباشد در بلاشان اعتراض ** نه ز امر و نهی حقشان انقباض
- Başkalarının ağzına acılık veren bir lokmaya benzeyen Allah hükmü, onlara gülbeşeker gelir, tatlı tatlı yerler, hazmederler.
- لقمهی حکمی که تلخی مینهد ** گلشکر آن را گوارش میدهد