Aklını başına al da bu dedikoduyu kısa kes, yürü git… Kendini de vebale sokma, bizi de!”
هین برو کوتاه کن این قیل و قال ** خویش و ما را در میفکن در وبال
Konuğun, onlara sırtına Sultan Mahmud’un davulu konmuş ve nöbet vurulması âdet olmuş deveyi bile defle kuşları kaçıran ekin bekçisinin kaçırdığını anlatarak misal getirmek suretiyle cevap vermesi
جواب گفتن مهمان ایشان را و مثل آوردن بدفع کردن حارس کشت به بانگ دف از کشت شتری را کی کوس محمودی بر پشت او زدندی
Dedi ki: “Dostlar, ben bir Lâhavle’yle ürküp kaçacak şeytanlardan değilim.
گفت ای یاران از آن دیوان نیم ** که ز لا حولی ضعیف آید پیم
Bir çocuk, ekin bekçiliği yapar ve yanındaki defi çalarak kuşları kaçırırdı.
کودکی کو حارس کشتی بدی ** طبلکی در دفع مرغان میزدی
Kuşlar, o küçücük defin sesini duyup tarladan kaçarlar, ekinler de zararlı kuşlardan kurtulurdu.4090
تا رمیدی مرغ زان طبلک ز کشت ** کشت از مرغان بد بی خوف گشت
Kerem sahibi Sultan Mahmud’un yolu, o taraflara düştü, koca otağı o civara kuruldu.
چونک سلطان شاه محمود کریم ** برگذر زد آن طرف خیمهی عظیم
Gökteki yıldızlar kadar çok, talihleri aydın, saflar yaran, ülkeler alan ordusuyla oraya kondu.
با سپاهی همچو استارهی اثیر ** انبه و پیروز و صفدر ملکگیر
Bir de horoz gibi önde giden esrik bir deve vardı ki nöbet davulunu sırtına yüklemişlerdi.
اشتری بد کو بدی حمال کوس ** بختیی بد پیشرو همچون خروس
Nöbet, gidişte de onun sırtında vurulurdu, gelişe de.
بانگ کوس و طبل بر وی روز و شب ** میزدی اندر رجوع و در طلب
O deve, tarlaya giriverdi. Çocuk, ekinleri korumak için o küçücük defi çalmaya başladı.4095
اندر آن مزرع در آمد آن شتر ** کودک آن طبلک بزد در حفظ بر
Bir akıllı kişi, çocuğa dedi ki: “Def çalıp durma. O esrik deve, zaten davul taşıyan deve… o sese alışmış.
عاقلی گفتش مزن طبلک که او ** پختهی طبلست با آنشست خو