- Uzaktasın da yalnız birer kara çadırdır görüyorsun… Bir adım ilerle de orduyu gör!
- تو ز دوری دیدهای چتر سیاه ** یک قدم فا پیش نه بنگر سپاه
- Uzak olduğundan yalnız bir toz dumandır görüyorum ama birazcık yaklaş, ileri var da topun içindeki adama bak! 4265
- تو ز دوری مینبینی جز که گرد ** اندکی پیش آ ببین در گرد مرد
- Onun tozu, gözleri aydın eder… Onun erliği, dağları yerinden söker!
- دیدهها را گرد او روشن کند ** کوهها را مردی او بر کند
- Musa, çölün bir ucundan kalkıp gelince Tur dağı, onun gelişinden neşelendi, rakkas kesildi!
- چون بر آمد موسی از اقصای دشت ** کوه طور از مقدمش رقاص گشت
- “Ey dağlar, Davud’la beraber okuyun dedik; kuşları da ona teshir ettik” ayetinin tefsiri
- تفسیر یا جبال اوبی معه والطیر
- Davud’un yüzü Allah nuruyla parladı… Dağlar, onunla beraber feryada geldiler.
- روی داود از فرش تابان شده ** کوهها اندر پیش نالان شده
- Dağ Davud’a yoldaş oldu… Her iki çalgıcıda bir padişahın aşkıyla sarhoş oldu!
- کوه با داود گشته همرهی ** هردو مطرب مست در عشق شهی
- “Dağlar Davud’un sesine ses verin, onunla beraber ırlayın” diye emir geldi. Dağla Davud… İkisi de bir sesle seslendi, bir perdeden okudu. 4270
- یا جبال اوبی امر آمده ** هر دو همآواز و همپرده شده
- Allah dedi ki: “Ey Davud, sen yerinden, yurdundan ayrıldın… Benim için hemdemlerinden cüda düştün.
- گفت داودا تو هجرت دیدهای ** بهر من از همدمان ببریدهای
- Ey garip olmuş, tek ve muinsiz kalmış olan Davud, iştiyak ateşi, gönlünden şule vermekte.
- ای غریب فرد بی مونس شده ** آتش شوق از دلت شعله زده
- Çalgıcılar, hanendeler, arkadaşlar istersin. O Kadîm Allah dağları senin huzuruna getirir.
- مطربان خواهی و قوال و ندیم ** کوهها را پیشت آرد آن قدیم