- Gurbet azıksızlığıyla azıklanınca azıksızlık azığı, çaresizlik çaresi, ona doğru koştu!
- چونک با بیبرگی غربت بساخت ** برگ بیبرگی به سوی او بتاخت
- Düşünce salkımları çöpsüz bir hale geldi… O âşık, ay gibi gece yolcularına kılavuz kesildi!
- خوشههای فکرتش بیکاه شد ** شبروان را رهنما چون ماه شد
- Nice güzel sözlü dudular vardır ki susarlar… Nice tatlı özlüler vardır ki ekşi yüzlüdürler!
- ای بسا طوطی گویای خمش ** ای بسا شیرینروان رو ترش
- Yürü, bir an mezarlığa var da susarak otur. O söz söyleyip duran susmuşları gör!
- رو به گورستان دمی خامش نشین ** آن خموشان سخنگو را ببین
- Onların topraklarını bir renkte, bir halde görürsün ama halleri bir değildir ki! 4765
- لیک اگر یکرنگ بینی خاکشان ** نیست یکسان حالت چالاکشان
- Dirilerin da yağları, etleri bir… Fakat birisi gamlı, öbürü neşeli!
- شحم و لحم زندگان یکسان بود ** آن یکی غمگین دگر شادان بود
- Sözlerini duymadıkça hallerini ne bileceksin. Halleri senden gizli kalır.
- تو چه دانی تا ننوشی قالشان ** زانک پنهانست بر تو حالشان
- Söyletsen de sözlerinden ancak bir hay huydur duyarsın. Yüz kat gizli olan hallerini nereden göreceksin ki?
- بشنوی از قال های و هوی را ** کی ببینی حالت صدتوی را
- Bir olan suretimizde bile birbirine zıt vasıflar var. Toprak da bir ama ruhlar ayrı ayrı!
- نقش ما یکسان بضدها متصف ** خاک هم یکسان روانشان مختلف
- Seslerde böyle… Ses olmak bakımından bir, fakat birisinin sesi dertli, öbürünün nazlı, edalı! 4770
- همچنین یکسان بود آوازها ** آن یکی پر درد و آن پر نازها