English    Türkçe    فارسی   

3
4761-4770

  • Gurbet azıksızlığıyla azıklanınca azıksızlık azığı, çaresizlik çaresi, ona doğru koştu!
  • چونک با بی‌برگی غربت بساخت ** برگ بی‌برگی به سوی او بتاخت
  • Düşünce salkımları çöpsüz bir hale geldi… O âşık, ay gibi gece yolcularına kılavuz kesildi!
  • خوشه‌های فکرتش بی‌کاه شد ** شب‌روان را رهنما چون ماه شد
  • Nice güzel sözlü dudular vardır ki susarlar… Nice tatlı özlüler vardır ki ekşi yüzlüdürler!
  • ای بسا طوطی گویای خمش ** ای بسا شیرین‌روان رو ترش
  • Yürü, bir an mezarlığa var da susarak otur. O söz söyleyip duran susmuşları gör!
  • رو به گورستان دمی خامش نشین ** آن خموشان سخن‌گو را ببین
  • Onların topraklarını bir renkte, bir halde görürsün ama halleri bir değildir ki! 4765
  • لیک اگر یکرنگ بینی خاکشان ** نیست یکسان حالت چالاکشان
  • Dirilerin da yağları, etleri bir… Fakat birisi gamlı, öbürü neşeli!
  • شحم و لحم زندگان یکسان بود ** آن یکی غمگین دگر شادان بود
  • Sözlerini duymadıkça hallerini ne bileceksin. Halleri senden gizli kalır.
  • تو چه دانی تا ننوشی قالشان ** زانک پنهانست بر تو حالشان
  • Söyletsen de sözlerinden ancak bir hay huydur duyarsın. Yüz kat gizli olan hallerini nereden göreceksin ki?
  • بشنوی از قال های و هوی را ** کی ببینی حالت صدتوی را
  • Bir olan suretimizde bile birbirine zıt vasıflar var. Toprak da bir ama ruhlar ayrı ayrı!
  • نقش ما یکسان بضدها متصف ** خاک هم یکسان روانشان مختلف
  • Seslerde böyle… Ses olmak bakımından bir, fakat birisinin sesi dertli, öbürünün nazlı, edalı! 4770
  • همچنین یکسان بود آوازها ** آن یکی پر درد و آن پر نازها