English    Türkçe    فارسی   

4
1131-1140

  • Hayırlar, esasen güzel ve lâtiftir, başka bir şeyin aksi ile güzel görünmüş değildir. Bu işlerde hırsın parlaklığı geçse bile hayrın letafeti, hayrın parlaklığı kalır.
  • خیرها نغزند نه از عکس غیر ** تاب حرص ار رفت ماند تاب خیر
  • Hâlbuki dünya işinden hırsın parlaklığı gitti mi ateşin harareti ve parlaklığı gitmiş, kömür kalmış demektir... Tıpkı buna benzer.
  • تاب حرص از کار دنیا چون برفت ** فحم باشد مانده از اخگر بتفت
  • Çocukları da hırs aldatırdı zevklerinden bir değneği at yaparlar, eteklerini çemreyip güya ata binerler!
  • کودکان را حرص می‌آرد غرار ** تا شوند از ذوق دل دامن‌سوار
  • Fakat çocuktan o kötü hırs geçti mi öbür çocuklara gülesi gelir.
  • چون ز کودک رفت آن حرص بدش ** بر دگر اطفال خنده آیدش
  • Ben neler yapmışım, ne işlere girişmişim... Sirke bana hırsımdan bal görünmüş diye gülmeğe başlar. 1135
  • که چه می‌کردم چه می‌دیدم درین ** خل ز عکس حرص بنمود انگبین
  • Peygamberlerin yapılarında da hırs yoktu... Onun için boyuna parlayıp duruyor, parlaklığı boyuna artıyor.
  • آن بنای انبیا بی حرص بود ** زان چنان پیوسته رونقها فزود
  • Ulular nice mescitler yaptılar... Fakat hiçbirinin adı Mescid-i Aksâ değildi.
  • ای بسا مسجد بر آورده کرام ** لیک نبود مسجد اقصاش نام
  • Her an şerefi artan Kâbe’nin yüceliği, İbrahim’in ihlaslarındandı!
  • کعبه را که هر دمی عزی فزود ** آن ز اخلاصات ابراهیم بود
  • O mescidin fazileti, toprağından, taşından değildi... Yapıcısında hırs ve savaş yoktu da ondan!
  • فضل آن مسجد خاک و سنگ نیست ** لیک در بناش حرص و جنگ نیست
  • Ne onların kitapları, başkalarının kitaplarına benzer... Ne mescitleri, başkalarının mescitlerine, ne alışverişleri, malları mülkleri, başkalarının alışverişine, malına mülküne! 1140
  • نه کتبشان مثل کتب دیگران ** نی مساجدشان نی کسب وخان و مان