English    Türkçe    فارسی   

4
1286-1295

  • Onu halinden işinden sor... Onu halinde işinde ara!
  • پس بپرس از حد او وز فعل او ** در میان حد و فعل او را بجو
  • Süleyman aleyhisselâm’ın, Mescid-i Aksâ bittikten sonra ibadet etmek ve ibadet edenlerle itikâfa girenleri irşat eylemek için her gün mescide gelmesi ve mescitte otlar, kökler bitmesi
  • درآمدن سلیمان علیه‌السلام هر روز در مسجد اقصی بعد از تمام شدن جهت عبادت و ارشاد عابدان و معتکفان و رستن عقاقیر در مسجد
  • Her sabah Süleyman Mescid-i Aksâ’ya gelir, tam bir ihlâsla Allah’a ibadet ederdi.
  • هر صباحی چون سلیمان آمدی ** خاضع اندر مسجد اقصی شدی
  • Her gün, mescitte yeni bir otun bittiğini görür, adın nedir, ne faydan var?
  • نوگیاهی رسته دیدی اندرو ** پس بگفتی نام و نفع خود بگو
  • Ne biçim ilâçsın, nesin, sana ne derler... Kime ziyansın, faydan kime? diye sorardı.
  • تو چه دارویی چیی نامت چیست ** تو زیان کی و نفعت بر کیست
  • Her ot, adını, tesirini söyler; “Şuna can’ım, öbürüne zehir... 1290
  • پس بگفتی هر گیاهی فعل و نام ** که من آن را جانم و این را حمام
  • Buna zehirim, ona şeker... Adım, kader levhinde şudur diye dile gelirdi.
  • من مرین را زهرم و او را شکر ** نام من اینست بر لوح از قدر
  • Doktorlar Süleyman’dan o otu öğrenirler, bilgi sahibi olurlar, ona uyarlardı.
  • پس طبیبان از سلیمان زان گیا ** عالم و دانا شدندی مقتدی
  • Bu suretle doktorluk kitapları düzdüler... Bedenleri hastalıklardan kurtardılar.
  • تا کتبهای طبیبی ساختند ** جسم را از رنج می‌پرداختند
  • Bu nücum ve tıp bilgileri, Peygamberlerin vahiyleridir... Yoksa akıl ve duygunun o tarafa nereden yolu olacak?
  • این نجوم و طب وحی انبیاست ** عقل و حس را سوی بی‌سو ره کجاست
  • Cüz’i akıl, bir şeyden hüküm çıkaracak akıl değildir. O, ancak fen sahibinden fenni kabul eder, öğrenmeye muhtaçtır. 1295
  • عقل جزوی عقل استخراج نیست ** جز پذیرای فن و محتاج نیست