- Bir sabah çağı, bu şatafatla bir şeyler elde etmek üzere medreseye giderken,
- روی سوی مدرسه کرده صبوح ** تا بدین ناموس یابد او فتوح
- Hırsızın biri de dar bir yolda her türlü hilelere başvurup bir şeyler yapmak üzere bekliyordu.
- در ره تاریک مردی جامه کن ** منتظر استاده بود از بهر فن
- Fakih, o yola sapınca hemen başından kavuğunu kaptı, işini başarmak için koşup gitmeye başladı. 1585
- در ربود او از سرش دستار را ** پس دوان شد تا بسازد کار را
- Fakih arkasından bağırdı: oğul, sarığı çöz de öyle götür!
- پس فقیهش بانگ برزد کای پسر ** باز کن دستار را آنگه ببر
- Böyle dört kanatla uçar gibi gidiyorsun ama götürdüğün hediyeyi bir aç da gör!
- این چنین که چار پره میپری ** باز کن آن هدیه را که میبری
- Onu, elceğezinle bir aç, ovala da sonra götür, sana helâl ettim!
- باز کن آن را به دست خود بمال ** آنگهان خواهی ببر کردم حلال
- Hırsız, kaçarken sarığı çözer çözmez içinden yola yüz binlerce bez parçası dökülüverdi!
- چونک بازش کرد آنک میگریخت ** صد هزاران ژنده اندر ره بریخت
- O bir şeye yaramaz, o olmayasıca sarığından kala kala hırsızın elinde ancak bir arşın doğru düzen bezceğiz kaldı! 1590
- زان عمامهی زفت نابایست او ** ماند یک گز کهنهای در دست او
- Hırsız, elindekini yere vurup “A aşağılık adam, bu hileyle beni işimden gücümden ettin” dedi.
- بر زمین زد خرقه را کای بیعیار ** زین دغل ما را بر آوردی ز کار
- Dünyanın dünya ehline hal diliyle, ondan vefa umanlar ve bu tamahta bulunanlara vefasızlığını söyleyerek nasihat vermesi
- نصیحت دنیا اهل دنیا را به زبان حال و بیوفایی خود را نمودن به وفا طمع دارندگان ازو
- Fakih dedi ki: “Hileyle seni yolundan alıkoydum ama nasihat yollu işi de anlattım!
- گفت بنمودم دغل لیکن ترا ** از نصیحت باز گفتم ماجرا