English    Türkçe    فارسی   

5
114-123

  • Peygamber dedi ki: “Ben de biliyorum, fakat şimdi bunu ben yıkayacağım. Bunu bizzat yıkamamda bir hikmet var.”
  • گفت آن دانم و لیک این ساعتیست  ** که درین شستن بخویشم حکمتیست 
  • Bu söz Peygamber sözü diye hepsi sustular, bu sır nedir, hele bir çıksın diye beklemeye koyuldular. 115
  • منتظر بودند کین قول نبیست  ** تا پدید آید که این اسرار چیست 
  • Peygamber o pisliği, bilhassa Allah buyruğu ile adamakıllı yıkamakta idi, riya ile değil.
  • او به جد می‌شست آن احداث را  ** خاص ز امر حق نه تقلید و ریا 
  • Çünkü, gönlü bunu sen yıka bunda kat kat hikmetler var diyordu.
  • که دلش می‌گفت کین را تو بشو  ** که درین جا هست حکمت تو بتو 
  • Mustafa, onun pis yatağını eliyle yıkarken o konuğun geri dönmesi, utanıp elbisesini yırtarak kendisine ve haline ağlamaya başlaması ve bunun sebebi
  • سبب رجوع کردن آن مهمان به خانه‌ی مصطفی علیه‌السلام در آن ساعت که مصطفی نهالین ملوث او را به دست خود می‌شست و خجل شدن او و جامه چاک کردن و نوحه‌ی او بر خود و بر سعادت خود 
  • O kafirciğin bir armağan heykeli vardı. Onu kaybolmuş görünce kararı kalmadı.
  • کافرک را هیکلی بد یادگار  ** یاوه دید آن را و گشت او بی‌قرار 
  • Dedi ki gece kaldığım odadadır haberim olmadan orada bıraktım.
  • گفت آن حجره که شب جا داشتم  ** هیکل آنجا بی‌خبر بگذاشتم 
  • Utanıyordu ama hırsı da onu, o yana çekiyordu. Hırs ejderhadır küçücük bir şey değil. 120
  • گر چه شرمین بود شرمش حرص برد  ** حرص اژدرهاست نه چیزیست خرد 
  • Heykelin ardına düşüp koşa koşa geldi, onu Mustafa’nın odasında gördü.
  • از پی هیکل شتاب اندر دوید  ** در وثاق مصطفی و آن را بدید 
  • Gördü ama Allah eli bizzat o pisliği yıkamaktaydı, kötü gözler ondan ırak olsun; kafir bunu da gördü.
  • کان یدالله آن حدث را هم به خود  ** خوش همی‌شوید که دورش چشم بد 
  • Gördü de heykeli hatırından çıktı. Onda bir coşkunluktur baş gösterdi, yakasını yırttı.
  • هیکلش از یاد رفت و شد پدید  ** اندرو شوری گریبان را درید