English    Türkçe    فارسی   

5
1290-1299

  • Delil bulmada ki, müşkül işleri halletmedeki o derinleşme, onu basiretten alır. 1290
  • آن تعمق در دلیل و در شکال  ** از بصیرت می‌کند او را گسیل 
  • Sırrının sürmesi olan hakikati bırakmıştır da müşkül şeyleri söylemeye girişmiştir.
  • مایه‌ای کو سرمه‌ی سر ویست  ** برد و در اشکال گفتن کار بست 
  • Ey mukallit, Buhara’dan dön de horluğa doğru yürü, ancak bu suretle aslan bir er olabilirsin.
  • ای مقلد از بخارا باز گرد  ** رو به خواری تا شوی تو شیرمرد 
  • Nihayette kendi içinde başka bir Buhara görürsün ki saflar yaran erler bile onun meclisinde kendilerinden geçmiş, bir şey anlamaz bir hale girmişlerdir.
  • تا بخارای دگر بینی درون  ** صفدران در محفلش لا یفقهون 
  • Çavuş, gerçi yeryüzünde pek çevik pek çabuk gider. Gider ama denize varınca damarı kopar.
  • پیک اگر چه در زمین چابک‌تگیست  ** چون به دریا رفت بسکسته رگیست 
  • O, ancak karada “Onları yüklendik” sırrına mazhardır. Asıl adam, yükleri denizde yüklenendir. 1295
  • او حملناهم بود فی‌البر و بس  ** آنک محمولست در بحر اوست کس 
  • Koş ey vehme, surete kapılmış adam, padişahında bir çok ihsan ve lütufları vardır.
  • بخشش بسیار دارد شه بدو  ** ای شده در وهم و تصویری گرو 
  • O saf ve bön mürit de, o azize uydu da taklitle ağlamaya koyuldu.
  • آن مرید ساده از تقلید نیز  ** گریه‌ای می‌کرد وفق آن عزیز 
  • O mukallit de sağır adam gibi ağlayanı gördü, sebebinden haberi olmaksızın ağlamaya başladı.
  • او مقلدوار هم‌چون مرد کر  ** گریه می‌دید و ز موجب بی‌خبر 
  • Bir hayli ağlayıp, tapı kılarak dışarı çıkınca başka bir hararetli ve has mürit, ardına düşüp ona yetişti.
  • چون بسی بگریست خدمت کرد و رفت  ** از پیش آمد مرید خاص تفت