- Sen bilmiyorsun; dadılar dadısı da sen ağlamadıkça bedavaca sütü az verir.
- تو نمیدانی که دایهی دایگان ** کم دهد بیگریه شیر او رایگان
- Kulak ver, “Çok ağlayın” dedi. Ağlayın da yaratıcı Allah’nın ihsan sütü aksın.
- گفت فلیبکوا کثیرا گوش دار ** تا بریزد شیر فضل کردگار
- Dünyanın direği bulutun ağlamasıdır, güneşin yakması. Sen bu iki ipe iyi sarıl.
- گریهی ابرست و سوز آفتاب ** استن دنیا همین دو رشته تاب
- Güneşin hararetiyle bulutun gözyaşı olmasaydı beden ve araz, nasıl olur da semirir, gelişirdi?
- گر نبودی سوز مهر و اشک ابر ** کی شدی جسم و عرض زفت و سطبر
- Bu hararetle bu ağlayış, temel olmasaydı şu dört mevsim nasıl mamur olurdu? 140
- کی بدی معمور این هر چار فصل ** گر نبودی این تف و این گریه اصل
- Güneşin hararetiyle alem bulutunun ağlaması, nasıl cihanın ağzının tadını getiriyor, nasıl alemi hoş bir hale sokuyorsa,
- سوز مهر و گریهی ابر جهان ** چون همی دارد جهان را خوشدهان
- Sen de akıl güneşini yak, gözünü göz yaşları saçan bir bulut haline getir.
- آفتاب عقل را در سوز دار ** چشم را چون ابر اشکافروز دار
- Küçük çocuk gibi sana da ağlayan bir göz gerek. O ekmeği az ye ekmek senin şerefini giderdi.
- چشم گریان بایدت چون طفل خرد ** کم خور آن نان را که نان آب تو برد
- Ten, gece gündüz onunla gelişir, yapraklanırsa can dalı, yapraklarını döker, güz mevsimine düşer.
- تن چو با برگست روز و شب از آن ** شاخ جان در برگریزست و خزان
- Beden azığı, derhal canın azıksız kalmasıyla neticelenir. Bunu azaltmak onu çoğaltmak gerek. 145
- برگ تن بیبرگی جانست زود ** این بباید کاستن آن را فزود