English    Türkçe    فارسی   

5
136-145

  • Sen bilmiyorsun; dadılar dadısı da sen ağlamadıkça bedavaca sütü az verir.
  • تو نمی‌دانی که دایه‌ی دایگان  ** کم دهد بی‌گریه شیر او رایگان 
  • Kulak ver, “Çok ağlayın” dedi. Ağlayın da yaratıcı Allah’nın ihsan sütü aksın.
  • گفت فلیبکوا کثیرا گوش دار  ** تا بریزد شیر فضل کردگار 
  • Dünyanın direği bulutun ağlamasıdır, güneşin yakması. Sen bu iki ipe iyi sarıl.
  • گریه‌ی ابرست و سوز آفتاب  ** استن دنیا همین دو رشته تاب 
  • Güneşin hararetiyle bulutun gözyaşı olmasaydı beden ve araz, nasıl olur da semirir, gelişirdi?
  • گر نبودی سوز مهر و اشک ابر  ** کی شدی جسم و عرض زفت و سطبر 
  • Bu hararetle bu ağlayış, temel olmasaydı şu dört mevsim nasıl mamur olurdu? 140
  • کی بدی معمور این هر چار فصل  ** گر نبودی این تف و این گریه اصل 
  • Güneşin hararetiyle alem bulutunun ağlaması, nasıl cihanın ağzının tadını getiriyor, nasıl alemi hoş bir hale sokuyorsa,
  • سوز مهر و گریه‌ی ابر جهان  ** چون همی دارد جهان را خوش‌دهان 
  • Sen de akıl güneşini yak, gözünü göz yaşları saçan bir bulut haline getir.
  • آفتاب عقل را در سوز دار  ** چشم را چون ابر اشک‌افروز دار 
  • Küçük çocuk gibi sana da ağlayan bir göz gerek. O ekmeği az ye ekmek senin şerefini giderdi.
  • چشم گریان بایدت چون طفل خرد  ** کم خور آن نان را که نان آب تو برد 
  • Ten, gece gündüz onunla gelişir, yapraklanırsa can dalı, yapraklarını döker, güz mevsimine düşer.
  • تن چو با برگست روز و شب از آن  ** شاخ جان در برگ‌ریزست و خزان 
  • Beden azığı, derhal canın azıksız kalmasıyla neticelenir. Bunu azaltmak onu çoğaltmak gerek. 145
  • برگ تن بی‌برگی جانست زود  ** این بباید کاستن آن را فزود