- Hilâl, gönlü üstat, ruhu aydın bir zattı. İnanmış bir adamın kuluydu, ona seyislik etmekteydi. 1135
- بد هلال استاددل جانروشنی ** سایس و بندهی امیری مومنی
- Ahırda seyislik ediyordu, ay, kuldu, köleydi ama hakikatte padişahlar padişahıydı.
- سایسی کردی در آخر آن غلام ** لیک سلطان سلاطین بنده نام
- Beyin, kölesinden haberi bile yoktur. Çünkü ona ancak şeytanın Âdem’e baktığı gibi bakıyordu.
- آن امیر از حال بنده بیخبر ** که نبودش جز بلیسانه نظر
- Ancak su ve toprak görüyordu, ondaki defineden haberi yoktu. Beş duyguyla altı ciheti görüyordu, beş duygunun aslını değil.
- آب و گل میدید و در وی گنج نه ** پنج و شش میدید و اصل پنج نه
- Toprağın rengi meydandaydı, din nuru görünmüyordu. Her peygamber âlemde böyleydi.
- رنگ طین پیدا و نور دین نهان ** هر پیمبر این چنین بد در جهان
- Birisi minareyi görür, minaredeki kuşu göremez. Minaredeki hünerli doğanı gözü alamaz. 1140
- آن مناره دید و در وی مرغ نی ** بر مناره شاهبازی پر فنی
- İkincisi, kanatlarını çırpan kuşu görür, fakat kuşun ağzındaki tüyü göremez.
- وان دوم میدید مرغی پرزنی ** لیک موی اندر دهان مرغ نی
- Allah nuru ile bakansa hem kuşu görür, hem ağzındaki tüyü.
- وانک او ینظر به نور الله بود ** هم ز مرغ و هم ز مو آگاه بود
- Öbürüne der ki: Tüyü gör tüyü. Tüyü göremedikçe düğüm açılmaz.
- گفت آخر چشم سوی موی نه ** تا نبینی مو بنگشاید گره
- Birisi insanı nakışlarla bezenmiş balçıktan bir suret görür öbürü ilim ve amelle dolu bir balçık!
- آن یکی گل دید نقشین دو وحل ** وآن دگر گل دید پر علم و عمل