English    Türkçe    فارسی   

6
3472-3481

  • Padişah, o atı hal gözüyle gördü, İmadülmülk meal gözüyle.
  • شاه دید آن اسپ را با چشم حال  ** وآن عمادالملک با چشم مل 
  • Padişahın gözü titredi, ancak iki arşınlık yolu gördü. O sonu gören erse elli arşınlık yolu gördü.
  • چشم شه دو گز همی دید از لغز  ** چشم آن پایان‌نگر پنجاه گز 
  • Tanrının insanın gözüne çektiği o sürme, ne sürmedir ki can, yüzlerce perdenin ardındaki yolu görür.
  • آن چه سرمه‌ست آنک یزدان می‌کشد  ** کز پس صد پرده بیند جان رشد 
  • Kainatın ulusunun gözü, sonu görmeyle eş olmuştu. O yüzden cihanı leş gördü. 3475
  • چشم مهتر چون به آخر بود جفت  ** پس بدان دیده جهان را جیفه گفت 
  • Padişah, bir kerecik bu zemmi duymakla iktifa etti; gönlü attan soğudu gitti.
  • زین یکی ذمش که بشنود او وحسپ  ** پس فسرد اندر دل شه مهر اسپ 
  • Kendi gözünü bıraktı, onun gözünü kabul etti.
  • چشم خود بگذاشت و چشم او گزید  ** هوش خود بگذاشت و قول او شنید 
  • Kendi aklını bıraktı, onun sözünü duydu.
  • این بهانه بود و آن دیان فرد  ** از نیاز آن در دل شه سرد کرد 
  • Bu bir bahaneydi. O tek Tanrı, at sahibinin yalvarması yüzünden Padişahı attan soğuttu. Atın güzelliğini örttü ona göstermedi. O söz de arada kapı gıcırtısı gibiydi.
  • در ببست از حسن او پیش بصر  ** آن سخن بد در میان چون بانگ در 
  • O sözü padişahın gözüne bir perde yaptı. Ay, o perdenin ardından kara göründü. 3480
  • پرده کرد آن نکته را بر چشم شه  ** که از آن پرده نماید مه سیه 
  • Ne temiz mimar ki gayp aleminde sözle, afsunla kaleler yapar.
  • پاک بنایی که بر سازد حصون  ** در جهان غیب از گفت و فسون