- Tanrı acıma suretiyle tecelli ederse insan gelişir büyür. Bir yara, bere suretiyle tecelli ederse ağlar feryat eder.
- صورت رحمی بود بالان شود ** صورت زخمی بود نالان شود
- Bir şehir suretiyle tecelli edince insanı yola düşürür. Bir ok suretiyle tecelli ederse insan kalkanla karşı durur.
- صورت شهری بود گیرد سفر ** صورت تیری بود گیرد سپر
- Güzellerde tecelli ederse zevk ve işrete dalar. Gayb suretiyle görünürse insan halvete girer. 3725
- صورت خوبان بود عشرت کند ** صورت غیبی بود خلوت کند
- İhtiyaç sureti, insanı kazanca götürür; kol kuvveti, şunun bunun malını çalıp çırpmaya.
- صورت محتاجی آرد سوی کسب ** صورت بازو وری آرد به غصب
- Bu çeşit hayallerden doğan ve insana bir iş yaptıran suretler, o kadar çoktur ki saymaya imkan yok.
- این ز حد و اندازهها باشد برون ** داعی فعل از خیال گونهگون
- Sonsuz gidişler sonsuz hüner ve sanatlar, hep düşüncelerde doğan suretlerin gölgesidir.
- بینهایت کیشها و پیشهها ** جمله ظل صورت اندیشهها
- Bir kavim dam kenarında bir hoşça durmuşlar. Her birinin gölgesi de bak yere vurmuş.
- بر لب بام ایستاده قوم خوش ** هر یکی را بر زمین بین سایهاش
- O sağlam damın üstünde duran düşüncenin, fikrin suretidir. O ne yaparsa aşağıda o görünür. 3730
- صورت فکرست بر بام مشید ** وآن عمل چون سایه بر ارکان پدید
- İş yerde duvarda görünmede fikir gizli. Fakat tesir ve ulaşma bakımından ikisi de bir.
- فعل بر ارکان و فکرت مکتتم ** لیک در تاثیر و وصلت دو به هم
- Bir meclise zevk kadehinden içilen suretlerin eseri insanın kendisinden geçmesi sarhoş olmasıdır.
- آن صور در بزم کز جام خوشیست ** فایدهی او بیخودی و بیهشیست