English    Türkçe    فارسی   

6
4744-4753

  • Ruhumuza huzur verecek olan otlağa koşarken tez, edepli ve terbiyeli atlar gibi yürürüz.
  • دست اندازیم چون اسپان سیس  ** در دویدن سوی مرعای انیس 
  • Oraya adım atarız ama orada yürünmez, adım atılmaz ki. Orada kadeh düzeriz ama orada kadeh yoktur. 4745
  • گام اندازیم و آن‌جا گام نی  ** جام پردازیم و آن‌جا جام نی 
  • Çünkü orada bütün eşya can âlemine mahsustur. Hepsi de mâna âleminde, mâna içinde mânadır.
  • زانک آن‌جا جمله اشیا جانیست  ** معنی اندر معنی اندر معنیست 
  • Suret gölgedir, mâna güneş. Gölgesiz ışık, yıkık yerlerdedir.
  • هست صورت سایه معنی آفتاب  ** نور بی‌سایه بود اندر خراب 
  • Çünkü orada tuğla üstünde tuğla kalmaz. Ayın ışığına çirkin bir gölge yoktur.
  • چونک آنجا خشت بر خشتی نماند  ** نور مه را سایه‌ی زشتی نماند 
  • Tuğla ve kerpiç, altından bile olsa sökülüp çıkarılmalıdır. Çünkü onun yerine aydınlık ve vahiy gelir.
  • خشت اگر زرین بود بر کندنیست  ** چون بهای خشت وحی و روشنیست 
  • Dağ, bu gölgeyi gidermek için paramparça olur. Fakat dağın paramparça olması bile bu nur için ehemmiyetsiz bir şeydir. 4750
  • کوه بهر دفع سایه مندکست  ** پاره گشتن بهر این نور اندکست 
  • Hiçbir şeye muhtaç olmayan Tanrı nuru, dağın dışına vurunca o nur, içine de vursun diye parçalandı.
  • بر برون که چو زد نور صمد  ** پاره شد تا در درونش هم زند 
  • Aç adamın eline bir somun girdi mi hevesinden gözünü de açar, ağzını da.
  • گرسنه چون بر کفش زد قرص نان  ** وا شکافد از هوس چشم و دهان 
  • Bu hal, yüz binlerce defa paramparça olmaya değer. Ey yeryüzü, gökyüzüne karşı durma, kalk aradan!
  • صد هزاران پاره گشتن ارزد این  ** از میان چرخ برخیز ای زمین