English    Türkçe    فارسی   

2
2025-2049

  • Ayının elini tuttu, adamın elini bıraktı. Adam da “Senin aklın başında değil, gidiyorum” dedi. 2025
  • دست او بگرفت و دست از وی کشید ** گفت رفتم چون نه‏ای یار رشید
  • Er dedi ki: “Git benim kaydıma kalma. Boş boğaz herif, o derece bilirlikten dem vurup durma”
  • گفت رو بر من تو غم خواره مباش ** بو الفضولا معرفت کمتر تراش‏
  • Adam tekrar “Ben senin düşmanın değilim. Peşimden gelirsen kendine lütfetmiş olursun” dedi.
  • باز گفتش من عدوی تو نی‏ام ** لطف باشد گر بیایی در پی‏ام‏
  • Er “Uykum geldi. Bırak beni işine git” dedi. Adam “Yahu, ne olur bir dosta uy da,
  • گفت خوابستم مرا بگذار و رو ** گفت آخر یار را منقاد شو
  • Akıllı birisinin himayesinde, gönül sahibi bir dostun civarında uyu” dedi.
  • تا بخسبی در پناه عاقلی ** در جوار دوستی صاحب دلی‏
  • Babayiğit, o adamın ısrarından hayallenip kızıverdi, yüzünü çevirip, 2030
  • در خیال افتاد مرد از جد او ** خشمگین شد زود گردانید رو
  • “Bu galiba bir katil, bana kastetmeye geldi yahut bir şey umuyor, dilenci ve külhani herifin biri!
  • کاین مگر قصد من آمد خونی است ** یا طمع دارد گدا و تونی است‏
  • Yahut da beni bu ayıyla korkutma hususunda evvelce dostlarıyla bahse girişmiş olmalı” dedi.
  • یا گرو بسته ست با یاران بدین ** که بترساند مرا زین هم نشین‏
  • İçinin kötülüğünden hatırına iyi bir şey gelmedi.
  • خود نیامد هیچ از خبث سرش ** یک گمان نیک اندر خاطرش‏
  • Bütün hüsnü zannı ayıyaydı. Sanki ayıyla aynı cinstendi!
  • ظن نیکش جملگی بر خرس بود ** او مگر مر خرس را هم جنس بود
  • Bir köpek uğruna bir akılıyı itham etti, ayıyı muhabbet ve merhamet sahibi bir dost bildi! 2035
  • عاقلی را از سگی تهمت نهاد ** خرس را دانست اهل مهر و داد
  • Musa Aleyhisselâm’ın öküze tapana “Nerde düşüncen, nerde ihtiyatın, tedbirin?” demesi
  • گفتن موسی علیه السلام گوساله پرست را که آن خیال اندیشی و حزم تو کجاست‏
  • Musa bir hayal sarhoşuna dedi ki: “Ey kötülükten, sapıklıktan fena düşüncelere saplanmış kişi,
  • گفت موسی با یکی مست خیال ** کای بد اندیش از شقاوت وز ضلال‏
  • Benden bunca bürhan görmene ne benim bu derece güzel huyuma rağmen, peygamber olup olmadığıma dair yüzlerce şüphen vardı.
  • صد گمانت بود در پیغمبریم ** با چنین برهان و این خلق کریم‏
  • Benden yüz binlerce mucize gördüğün halde hayalin yüz kat artmakta, o derece şüpheye, zanna düşmekteydin.
  • صد هزاران معجزه دیدی ز من ** صد خیالت می‏فزود و شک و ظن‏
  • Hayalden, vesveseden daraldın, Peygamberliğime ta’nedip durmaya başladın.
  • از خیال و وسوسه تنگ آمدی ** طعن بر پیغمبری‏ام می‏زدی‏
  • Seni Firavuna uyanların şerrinden kurtarmak için denizden apaçık toz kopardım. 2040
  • گرد از دریا بر آوردم عیان ** تا رهیدیت از شر فرعونیان‏
  • Gökten kırk yıl kâselerle yemek geldi, duam bereketiyle taştan ırmak coştu.
  • ز آسمان چل سال کاسه و خوان رسید ** وز دعایم جویی از سنگی دوید
  • Bu ve buna benzer nice yüzlerce mucize, senin vehmini azaltmadı, eksiltmedi.
  • این و صد چندین و چندین گرم و سرد ** از تو ای سرد آن توهم کم نکرد
  • Fakat sihirli bir buzağı ses verdi. Allah’ım sensin diye derhal secde ettin.
  • بانگ زد گوساله‏ای از جادویی ** سجده کردی که خدای من تویی‏
  • O vehimlerini Nil götürdü, o soğuk anlayışın uykuya daldı.
  • آن توهمهات را سیلاب برد ** زیرکی باردت را خواب برد
  • Onun hakkında da niye kötü bir zanna düşmedin? Ey kötü suratlı, onun önüne nasıl baş koydun? 2045
  • چون نبودی بد گمان در حق او ** چون نهادی سر چنان ای زشت رو
  • Niçin onun hilesinden şüphelenmedin, onun ahmakları aldatan sihrinden niye işkillenmedin?
  • چون خیالت نامد از تزویر او ** وز فساد سحر احمق‏گیر او
  • Be aşağılık kişiler, Sâmirî kim oluyor ki âlemde bir Allah düzüp koşsun.
  • سامریی خود که باشد ای سگان ** که خدایی بر تراشد در جهان‏
  • Onun bu hilesine nasıl oldu da kapıldın, nasıl oldu da ona uydun, onunla aynı fikirde bulundun? Nasıl oldu da bütün şüpheleri attın, kurtuldun?
  • چون در این تزویر او یکدل شدی ** وز همه اشکالها عاطل شدی‏
  • Sence öküz, bir lâfla Allahlığa lâyık oluyor da sonra benim peygamberliğimde şüpheye düşüyorsun ha?
  • گاو می‏شاید خدایی را به لاف ** در رسولی‏ام تو چون کردی خلاف‏