- Meselâ bir hareket gördün mü anlarsın ki o hareket eden diridir. Fakat akıllı mı acaba? Bunu bilemezsin. 3255
- جنبشی بینی بدانی زنده است ** این ندانی که ز عقل آگنده است
- Mevzun hareketlere başlar, bakırın kimya ile altın oluşu gibi o da hareketlerini bilgisiyle tanzim ederse,
- تا که جنبشهای موزون سر کند ** جنبش مس را به دانش زر کند
- Ele benzeyen ruhun o münasebetli, o muntazam hareketlerinden anlarsın ki aklı vardır.
- ز آن مناسب آمدن افعال دست ** فهم آید مر ترا که عقل هست
- Vahiy kabul eden ruhsa akıldan da gizlidir. Çünkü o gayptır, gayp âlemindendir.
- روح وحی از عقل پنهانتر بود ** ز انکه او غیب است او ز ان سر بود
- Ahmed’in aklı kimseden gizli değildir, herkes onun akıl ve kemal sahibi olduğunu bilirdi. Fakat vahiy ruhunu her can anlayamadı.
- عقل احمد از کسی پنهان نشد ** روح وحیش مدرک هر جان نشد
- Vahiy ruhuna münasip şeyler de var, fakat onları akıl anlayamaz. Çünkü o ruh pek yücedir. 3260
- روح وحیی را مناسبهاست نیز ** در نیابد عقل کان آمد عزیز
- Akıl, o ruhun işlerine gâh delilik diye bakar, gâh şaşkınlık diye. Çünkü onu anlamak, o olmaya bağlıdır.
- گه جنون بیند گهی حیران شود ** ز انکه موقوف است تا او آن شود
- Hızır’a göre alelâde olan işler Musa’nın aklını şaşırttı, Musa onları görünce bulandı.
- چون مناسبهای افعال خضر ** عقل موسی بود در دیدش کدر
- O işler Musa’ya aykırı göründü. Çünkü Musa o hale sahip değildi.
- نامناسب مینمود افعال او ** پیش موسی چون نبودش حال او
- Musa’nın aklı bile gayp işlerine ermezse, ey ulu kişi, bir farenin aklı nedir ki bu işlere ersin!
- عقل موسی چون شود در غیب بند ** عقل موشی خود کی است ای ارجمند
- Taklit bilgisi, satış içindir, bu bilgi sahibi, müşteri buldu mu, bilgisini güzelce satar. 3265
- علم تقلیدی بود بهر فروخت ** چون بیابد مشتری خوش بر فروخت
- Fakat hakikat bilgisine müşteri, Allah’tır. Bu bilgi sahibinin pazarı daima işler, daima parlar.
- مشتری علم تحقیقی حق است ** دایما بازار او با رونق است
- Alışveriş ederken mest bir halde ağzını yumup oturur. Fakat müşterisi Allah’tır.
- لب ببسته مست در بیع و شری ** مشتری بیحد که الله اشتری
- Âdemin dersine melek müşteridir, o derse dev ve peri mahrem değildir.
- درس آدم را فرشته مشتری ** محرم درسش نه دیو است و پری
- Âdem, senin dersin her şeyin adını haber vermektir. Haydi, Allah sırlarını kıldan kıla anlat.
- آدم أنبئهم بأسما درس گو ** شرح کن اسرار حق را مو به مو
- Kısa görüşlü, daima halden hale giren, renkten renge boyanan ve temkini bulunmayan, 3270
- آن چنان کس را که کوته بین بود ** در تلون غرق و بیتمکین بود
- Kişiye fare dedim, çünkü yeri, yurdu topraktır. Farenin de geçim yeri topraktan ibarettir.
- موش گفتم ز انکه در خاک است جاش ** خاک باشد موش را جای معاش
- Yolları, izleri bilmez değil, bilir ama yer altındakileri bilir. O, her yanda toprağı delmiş, delik deşik etmiştir.
- راهها داند ولی در زیر خاک ** هر طرف او خاک را کرده ست چاک
- Fare gibi nefis, ancak lokma ufalar. Allah fareye de miktarınca akıl vermiştir.
- نفس موشی نیست الا لقمه رند ** قدر حاجت موش را عقلی دهند
- Çünkü yüce Allah, hiç kimseye, ihtiyacından artık bir şey vermez.
- ز انکه بیحاجت خداوند عزیز ** مینبخشد هیچ کس را هیچ چیز
- Eğer âlemin yeryüzüne ihtiyacı olmasaydı âlemlerin Rabbi, yeri yaratmazdı. 3275
- گر نبودی حاجت عالم زمین ** نافریدی هیچ رب العالمین
- Bu titreyip duran yeryüzü, dağlara muhtaç olmasaydı Allah, o heybetli dağları halk etmezdi.
- وین زمین مضطرب محتاج کوه ** گر نبودی نافریدی پر شکوه
- Göklere de ihtiyaç olmasaydı yedi kat göğü yoktan meydana getirmezdi.
- ور نبودی حاجت افلاک هم ** هفت گردون نافریدی از عدم
- Güneş, ay ve şu yıldızlar, ancak ihtiyaç yüzünden zuhura geldi.
- آفتاب و ماه و این استارگان ** جز به حاجت کی پدید آمد عیان
- Şu halde varlıkların kemendi, (yoklukları çekip varlık âlemine getiren) ihtiyaçtır. Allah’ın ihsanı, ihtiyaç miktarınca zahir olur.
- پس کمند هستها حاجت بود ** قدر حاجت مرد را آلت دهد