- O, atlarla katırlarla düşer kalkar, seyis olduğu için şu ahırda yatar.
- صحبت او با ستور و استرست  ** سایس است و منزلش این آخرست 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Mustafa aleyhisselâm’ın, Hilâl’e geçmiş olsun demek için o beyin ahırına girmesi ve –Allah razı olsun—Hilâl’e iltifatta bulunması.
- در آمدن مصطفی علیهالسلام از بهر عیادت هلال در ستورگاه آن امیر و نواختن مصطفی هلال را رضی الله عنه 
 
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Peygamber, Hilâl’i görmek üzere ahıra girdi araştırmaya başladı.
- رفت پیغامبر به رغبت بهر او  ** اندر آخر وآمد اندر جست و جو 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ahır karanlık, pis ve berbattı. Fakat ülfet zamanı gelip çatınca bu kötülüklerin hepsi ortadan kalktı.
- بود آخر مظلم و زشت و پلید  ** وین همه برخاست چون الفت رسید 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - O erkek aslan, Yusuf’un kokusunu alan Yakup gibi Peygamberin kokusunu aldı.   1175
- بوی پیغامبر ببرد آن شیر نر  ** همچنانک بوی یوسف را پدر 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Mucizeler, imana sebep olmaz, sıfatları çeken cinsiyet kokusudur.
- موجب ایمان نباشد معجزات  ** بوی جنسیت کند جذب صفات 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Mucizeler, düşmanı kahretmek içindir. Halbuki cinsiyet kokusu, gönül almaya insanı âşık etmeye sebep olur.
- معجزات از بهر قهر دشمنست  ** بوی جنسیت پی دل بردنست 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Mucizeler, düşmanı kahreder ama dostu değil. Hiç dostun boynu bağlanır mı?
- قهر گردد دشمن اما دوست نی  ** دوست کی گردد ببسته گردنی 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hilâl uykudayken Peygamberin kokusunu aldı, bu gübrelik içindeki şu güzel koku nedir ki? dedi.
- اندر آمد او ز خواب از بوی او  ** گفت سرگیندان درون زین گونه بو 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Derken atların, katırların ayakları arasında o eşi olmayan Peygamberin tertemiz eteğini gördü.   1180
- از میان پای استوران بدید  ** دامن پاک رسول بیندید 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sürüne sürüne ahırın bucağından gelip o erin ayağına yüzünü, gözünü sürdü.
- پس ز کنج آخر آمد غژغژان  ** روی بر پایش نهاد آن پهلوان 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Peygamber, yüzünü yüzüne sürdü. Başını, yüzünü, gözünü öptü.
- پس پیمبر روی بر رویش نهاد  ** بر سر و بر چشم و رویش بوسه داد 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Rabbim dedi, sen ne gizli mücevhersin. Ey arş garibi, nasılsın, iyi misin?
- گفت یا ربا چه پنهان گوهری  ** ای غریب عرش چونی خوشتری 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hilâl dedi ki: Uykusu dağılmış bir âşıkın ağzına gün doğarsa ne hale gelir?
- گفت چون باشد خود آن شوریده خواب  ** که در آید در دهانش آفتاب 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Toprak çiğneyen bir susuzu su, güzel bir halde başı üstünde taşırsa nasıl olur?   1185
- چون بود آن تشنهای کو گل چرد  ** آب بر سر بنهدش خوش میبرد 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Mustafa aleyhisselâm,İsa aleyhisselâm’ın su üstünde yürüdüğünü duyunca “Yakıyni artsaydı hava üstünde yürürdü” buyurmuştur.
- در بیان آنک مصطفی علیهالسلام شنید کی عیسی علیهالسلام بر روی آب رفت فرمود لو ازداد یقینه لمشی علی الهواء 
 
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İsa gibi hani. Irmak onu baş üstünde tutardı; Abıhayat içinde gark olmadan emindi.
- همچو عیسی بر سرش گیرد فرات  ** که ایمنی از غرقه در آب حیات 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ahmed dedi ki: Eğer yakıyni fazla olsaydı hava ona binek olurdu.
- گوید احمد گر یقینش افزون بدی  ** خود هوایش مرکب و مامون بدی 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Benim gibi... Ben de havaya bindim, miraç gecesi hava üstünde yürüdüm.
- همچو من که بر هوا راکب شدم  ** در شب معراج مستصحب شدم 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hilâl dedi ki: Kör ve pis bir köpek, uykudan sıçrayıp kalkar da kendisini aslan olmuş görünce ne hale gelir?
- گفت چون باشد سگی کوری پلید  ** جست او از خواب خود را شیر دید 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Fakat okla vurulan aslan gibi bir aslan değil, korkusundan kılıçların temrenlerin kırıldığı bir aslan!   1190
- نه چنان شیری که کس تیرش زند  ** بل ز بیمش تیغ و پیکان بشکند 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yılan gibi karnı üstünde sürünüp giden bir körün gözü açılır, bağı, baharı görürse ne olur?
- کور بر اشکم رونده همچو مار  ** چشمها بگشاد در باغ و بهار 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Mahiyet ve keyfiyetten kurtulan, keyfiyetsizliğin ebedi hayat yurduna ulaşan birisi nasıl olur?
- چون بود آن چون که از چونی رهید  ** در حیاتستان بیچونی رسید 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Mekansızlık yurduna mahiyet ve keyfiyet bağışlayan bir hale gelir, bütün keyfiyet ve mahiyetler, köpekler gibi sofrasının etrafına toplanırsa.
- گشت چونیبخش اندر لامکان  ** گرد خوانش جمله چونها چون سگان 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Keyfiyetsizlik âleminden onlara kemik verirse ne olur? Cenabetken sus, bu sûreyi okuma.
- او ز بیچونی دهدشان استخوان  ** در جنابت تن زن این سوره مخوان 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Keyfiyetten gusül edip, tamamı ile yıkanıp arınmadıkça sen bu musafa dokunma oğlum.   1195
- تا ز چونی غسل ناری تو تمام  ** تو برین مصحف منه کف ای غلام 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Fakat ey padişahlar, pis olayım, temiz olayım, âlemde bunu okumayayım da neyi okuyayım?
- گر پلیدم ور نظیفم ای شهان  ** این نخوانم پس چه خوانم در جهان