English    Türkçe    فارسی   

6
36-60

  • Şu âleme baksan görürsün ki baştanbaşa savaştan ibarettir. Zerre, zerreyle âdeta dinin kâfirlerle savaşması gibi savaşır durur.
  • این جهان جنگست کل چون بنگری  ** ذره با ذره چو دین با کافری 
  • Bir zerre sola doğru uçmaktadır, öbürü sağa doğru gidip arayacağını aramada.
  • آن یکی ذره همی پرد به چپ  ** وآن دگر سوی یمین اندر طلب 
  • Bir zerre yücelere çıkmada, öbürü baş aşağı düşmede. Şöyle durur gibi görünürler ama onların savaşını bu durgunluk âleminde gör.
  • ذره‌ای بالا و آن دیگر نگون  ** جنگ فعلیشان ببین اندر رکون 
  • Onların fiilî savaşları, gizli savaşlarından ileri gelmededir. Bu aykırılığı gör de o aykırılığı anla.
  • جنگ فعلی هست از جنگ نهان  ** زین تخالف آن تخالف را بدان 
  • Fakat güneşte mahvolan zerrenin savaşı, vasıftan, hesaptan dışarıdır. 40
  • ذره‌ای کان محو شد در آفتاب  ** جنگ او بیرون شد از وصف و حساب 
  • Zerrenin kendisi de, nefesi de mahvoldu mu artık onun savaşı, ancak güneşin savaşıdır.
  • چون ز ذره محو شد نفس و نفس  ** جنگش اکنون جنگ خورشیدست بس 
  • Onun kendiliğinden hareketi de kalmamıştır, duruşu da. Neden? “Biz Allahya dönenleriz” sırrından.
  • رفت از وی جنبش طبع و سکون  ** از چه از انا الیه راجعون 
  • Biz, kendimizden geçip senin denizine döndük. Asıldan süt içtik, geliştik.
  • ما به بحر تو ز خود راجع شدیم  ** وز رضاع اصل مسترضع شدیم 
  • Ey gulyabaniye aldanıp yolun ferilerine dalan, ey usulsüz kişi asıllardan az bahset.
  • در فروغ راه ای مانده ز غول  ** لاف کم زن از اصول ای بی‌اصول 
  • Bizim savaşımız da hakikatte bizden değildir. Sulhumuz da. Her halimiz, Allah’nın iki parmağı arasındadır. 45
  • جنگ ما و صلح ما در نور عین  ** نیست از ما هست بین اصبعین 
  • Tabiat, iş ve söz bakımından cüzüler arasındaki savaş, pek korkunç bir savaştır.
  • جنگ طبعی جنگ فعلی جنگ قول  ** در میان جزوها حربیست هول 
  • Fakat bu âlem, şu savaşla durmadadır. Unsurlara bak da anla.
  • این جهان زن جنگ قایم می‌بود  ** در عناصر در نگر تا حل شود 
  • Dört unsur, dört kuvvetli direktir. Dünyanın tavanı, onlarla düz durmada.
  • چار عنصر چار استون قویست  ** که بدیشان سقف دنیا مستویست 
  • Her direk, öbürünü kırar. Su direği, ateş direğini yıkar.
  • هر ستونی اشکننده‌ی آن دگر  ** استن آب اشکننده‌ی آن شرر 
  • Halkın yapısı, zıtlar üstüne kurulmuş. Hâsılı biz, zarar bakımından da savaştayız, fayda bakımından da. 50
  • پس بنای خلق بر اضداد بود  ** لاجرم ما جنگییم از ضر و سود 
  • Ahvalin, birbirine aykırı. Tesir dolayısıyla her biri öbürüne zıt.
  • هست احوالم خلاف همدگر  ** هر یکی با هم مخالف در اثر 
  • Her an kendi yolumu vurup durmadayım, artık başkasına nasıl bir çare bulabilirim?
  • چونک هر دم راه خود را می‌زنم  ** با دگر کس سازگاری چون کنم 
  • Bana gelen hal askerlerinin dalgalarına bak; her biri, öbürüyle savaşmada, her biri, öbürüne kin gütmede.
  • موج لشکرهای احوالم ببین  ** هر یکی با دیگری در جنگ و کین 
  • Kendindeki şu müthiş savaşa bak. Başkalarının savaşı ile ne meşgul olup durursun?
  • می‌نگر در خود چنین جنگ گران  ** پس چه مشغولی به جنگ دیگران 
  • Meğer ki Allah, seni bu savaştan çeke de sulh âleminde bir tek renge boyanasın. 55
  • یا مگر زین جنگ حقت وا خرد  ** در جهان صلح یک رنگت برد 
  • O âlem, ancak bâkidir, mamurdur, başka türlü olmasına imkân yok. Çünkü terkibi, zıt olan şeylerden değil.
  • آن جهان جز باقی و آباد نیست  ** زانک آن ترکیب از اضداد نیست 
  • Bu yok olma, bitme, zıddın zıddını yok etmesinden ileri gelir. Zıt olmadı mı ebedilikten başka bir şey olamaz.
  • این تفانی از ضد آید ضد را  ** چون نباشد ضد نبود جز بقا 
  • O eşsiz, örneksiz Allah, cennetten zıddı giderdi. Orada güneş de yoktur, zıddı olan zemheri de.
  • نفی ضد کرد از بهشت آن بی‌نظیر  ** که نباشد شمس و ضدش زمهریر 
  • Renklerin asılları, renksizliktir... Savaşların aslı, barışlardır.
  • هست بی‌رنگی اصول رنگها  ** صلحها باشد اصول جنگها 
  • Bu gamlarla dolu olan bucağın aslı, o âlemdir. Her ayrılığın aslı, buluşmadır. 60
  • آن جهانست اصل این پرغم وثاق  ** وصل باشد اصل هر هجر و فراق