- Musa, tekrar ona şefkatle öğüt vererek “İsteğin seni mahcup eder, yüzünü sarartır.
- باز موسی داد پند او را بمهر ** که مرادت زرد خواهد کرد چهر
- Gel, bu sevdadan vazgeç. Allah’tan kork. Şeytan, seni aldatmış, o sana ders vermiş!“ dedi.
- ترک این سودا بگو وز حق بترس ** دیو دادستت برای مکر درس
- Adam’ın, yalnız kümes hayvanlarıyla köpeğin dillerini anlamaya razı olması, Musa aleyhiselâm’ın da onun bu muradını yerine getirmesi
- قانع شدن آن طالب به تعلیم زبان مرغ خانگی و سگ و اجابت موسی علیه السلام
- Adam, “Bari hiç olmazsa kapı dibinde yatıp duran, ev bekçiliği eden köpekle kümes hayvanlarının dillerini öğret.” dedi.
- گفت باری نطق سگ کو بر درست ** نطق مرغ خانگی کاهل پرست
- Musa dedi ki: “Hadi, peki… Bu ikisinin dillerini anlayacaksın, yürü git! “
- گفت موسی هین تو دانی رو رسید ** نطق این هر دو شود بر تو پدید
- Adam, sabah çağı, bakalım sahiden dillerini öğrendim mi, anlayacak mıyım ki? Diye kapının eşiğinde beklemekteydi. 3305
- بامدادان از برای امتحان ** ایستاد او منتظر بر آستان
- Hizmetçi kadın sofra örtüsü silkerken bir lokmacık bayat ekmek düştü.
- خادمه سفره بیفشاند و فتاد ** پارهای نان بیات آثار زاد
- Ekmek parçasını horoz, hemencicik kapıverdi. Köpek dedi ki: Sen, bize zulmettin.
- در ربود آن را خروسی چون گرو ** گفت سگ کردی تو بر ما ظلم رو
- Buğday tanesi de yiyebilirsin. Hâlbuki ben yiyemem ki… Yerimde, yurdumda bundan âcizim ben.
- دانهی گندم توانی خورد و من ** عاجزم در دانه خوردن در وطن
- Sen buğday da yiyebilirsin, arpa da, darı, mısır gibi başka şeyler de… Hâlbuki ben bunları yiyemem.
- گندم و جو را و باقی حبوب ** میتوانی خورد و من نه ای طروب
- Böyle olduğu halde bizim kısmetimiz olan şu bir parçacık ekmeği bile kapıyorsun! 3310
- این لب نانی که قسم ماست نان ** میربایی این قدر را از سگان
- Horozun köpeğe cevabı
- جواب خروس سگ را
- Bu sözü duyan horoz, “Merak etme, Allah sana buna karşılık başka şeyler verir.
- پس خروسش گفت تن زن غم مخور ** که خدا بدهد عوض زینت دگر
- Bu ev sahibinin atı sakatlanacak, yarın sabah, adamakıllı doyacaksın, kederlenme.
- اسپ این خواجه سقط خواهد شدن ** روز فردا سیر خور کم کن حزن
- Atın ölümü, köpeklere bir bayram olacak… Çalışıp çabalamadan bir hayli rızık dökülüp kalacak“ dedi.
- مر سگان را عید باشد مرگ اسپ ** روزی وافر بود بی جهد و کسپ
- Adam, bu sözü duyunca derhal atı sattı. Horozun dediği çıkmadı, köpeğe karşı mahcup vaziyette kaldı.
- اسپ را بفروخت چون بشنید مرد ** پیش سگ شد آن خروسش رویزرد
- Ertesi günü yine horoz, ekmeği kapınca köpek ağzını açtı, dedi ki: 3315
- روز دیگر همچنان نان را ربود ** آن خروس و سگ برو لب بر گشود
- “A düzenbaz horoz… Bu yalan niceye bir? Niceye bir bu zulümkârlık, bu yalancılık, bu kara yüreklilik?
- کای خروس عشوهده چند این دروغ ** ظالمی و کاذبی و بی فروغ
- Hani at sakatlanacak dediydin, nerde? Sen, düzenci körün birisin, sözünde hiçbir doğru yok!”
- اسپ کش گفتی سقط گردد کجاست ** کور اخترگوی و محرومی ز راست
- Her şeyden haberi olan horoz, köpeğe “Atı sakatlandı, sakatlandı ama başka yerde.
- گفت او را آن خروس با خبر ** که سقط شد اسپ او جای دگر
- Atını satıp ziyandan kurtuldu. Uğrayacağı ziyanı, başkalarına yükletti.
- اسپ را بفروخت و جست او از زیان ** آن زیان انداخت او بر دیگران
- Fakat yarın katırı sakatlanacak, o nimet, ancak köpeklere nasip olacak” dedi 3320
- لیک فردا استرش گردد سقط ** مر سگان را باشد آن نعمت فقط
- O haris adam, hemencecik katırı da sattı, dertten de kurtuldu, ziyandan da.
- زود استر را فروشید آن حریص ** یافت از غم وز زیان آن دم محیص
- Üçüncü günü köpek, horoza dedi ki: “Ey beyliği davulla dümbelekle ilân edilen yalancılar beyi, hani, nerede vaadin?”
- روز ثالث گفت سگ با آن خروس ** ای امیر کاذبان با طبل و کوس
- Horoz, “Acele katırı da sattı. Fakat yarın kölesi ölecek.
- گفت او بفروخت استر را شتاب ** گفت فردایش غلام آید مصاب
- Ölünce de akrabası, yoksullara köpeklere ekmekler dağıtacaklar” dedi.
- چون غلام او بمیرد نانها ** بر سگ و خواهنده ریزند اقربا
- Adam, bunu duyunca köleyi de satıp ziyandan kurtuldu, yüzü parladı, neşelendi. 3325
- این شنید و آن غلامش را فروخت ** رست از خسران و رخ را بر فروخت
- Şükürler etmekte, âlemde üç ziyandan da kurtuldum.
- شکرها میکرد و شادیها که من ** رستم از سه واقعه اندر زمن
- Kümes hayvanlarıyla köpeklerin dillerini öğrendim de kötü takdirlerden kendimi kurtardım demekteydi.
- تا زبان مرغ و سگ آموختم ** دیدهی س القضا را دوختم
- Ekmekten mahrum kalan köpek, üçüncü gün “Ey tek, çift atıp duran herzevekil ve yalancı horoz!
- روز دیگر آن سگ محروم گفت ** کای خروس ژاژخا کو طاق و جفت
- Köpeğe vaat ettiği üç şeyde de yalanı çıkmış olan horozun utanması
- خجل گشتن خروس پیش سگ به سبب دروغ شدن در آن سه وعده
- Yalanın, düzenin niceye bir sürecek? Sen yalandan başka bir söz söylemez misin?” dedi.
- چند چند آخر دروغ و مکر تو ** خود نپرد جز دروغ از وکر تو
- Horoz dedi ki: “Haşa… Ne ben yalan söylerim, ne benim cinsimden olan öbür horozlar. Biz yalandan yunmuş, arınmışız! 3330
- گفت حاشا از من و از جنس من ** که بگردیم از دروغی ممتحن
- Biz horozlar, müezzinler gibi doğru söyler, güneşi gözetler, vakit geldi mi ki diye bekler dururuz!
- ما خروسان چون مذن راستگوی ** هم رقیب آفتاب و وقتجوی
- Bizi bir leğen altına kapatsalar yine içten içe güneşi gözler, onun nerede olduğunu anlarız.
- پاسبان آفتابیم از درون ** گر کنی بالای ما طشتی نگون
- Velîler, güneşin bekçileridir. İnsanlar içinde Allah sırlarını bilir, anlar onlar.
- پاسبان آفتابند اولیا ** در بشر واقف ز اسرار خدا
- Allah, bizi namaz vaktini bildirmek üzere Âdemoğluna hediye etmiştir.
- اصل ما را حق پی بانگ نماز ** داد هدیه آدمی را در جهاز
- İçimizden biri yanılır da vakitsiz öterse o ötüşü ölümüne sebep olur. 3335
- گر بناهنگام سهویمان رود ** در اذان آن مقتل ما میشود
- Vakitsiz “Haydin namaza” dememiz, kanımızı mubah eder.
- گفت ناهنگام حی عل فلاح ** خون ما را میکند خوار و مباح
- Masum olan, yanılmayansa ancak vahye mahzar olan can horozudur.
- آنک معصوم آمد و پاک از غلط ** آن خروس جان وحی آمد فقط
- Kölesini de sattı. Köle satılır satılmaz öldü, alan da iki kat ziyana girdi.
- آن غلامش مرد پیش مشتری ** شد زیان مشتری آن یکسری
- Malını kaçırdı ama iyi bil ki kendi kanına girdi.
- او گریزانید مالش را ولیک ** خون خود را ریخت اندر یاب نیک
- Bir ziyana uğramak, birçok ziyanları defedecekti. Cismimiz, malımız, canlarımıza fedadır; canımıza gelecek belâ, cismimize, malımıza gelir. 3340
- یک زیان دفع زیانها میشدی ** جسم و مال ماست جانها را فدا
- Gazaba uğradın mı padişahlara malını verir, başını kurtarırsın.
- پیش شاهان در سیاستگستری ** میدهی تو مال و سر را میخری
- Fakat iş bilmez cahil misin? Kazaya düşünce padişahtan malını kaçırmaya kalkışırsın.
- اعجمی چون گشتهای اندر قضا ** میگریزانی ز داور مال را
- Horozun ev sahibinin ölümünü haber vermesi
- خبر کردن خروس از مرگ خواجه
- Fakat şimdi de yarınki gün ev sahibi ölecek. Mirasına konan feryat ve figan ederek bir öküz kesecek.
- لیک فردا خواهد او مردن یقین ** گاو خواهد کشت وارث در حنین
- Yarın, adam ölünce sana epeyce yemek düşecek.
- صاحب خانه بخواهد مرد رفت ** روز فردا نک رسیدت لوت زفت
- Köyde halk da, ileri gelenler de kurban etleri, lalangalar, yemekler yiyecekler. 3345
- پارههای نان و لالنگ و طعام ** در میان کوی یابد خاص و عام
- Yoksullara, köpeklere bir hayli öküz eti, koca koca ekmekler dağıtılacak.
- گاو قربانی و نانهای تنک ** بر سگان و سایلان ریزد سبک
- Atın, eşeğin, kölenin ölümü, bu ham mağrura gelecek kazayı defedecekti.
- مرگ اسپ و استر و مرگ غلام ** بد قضا گردان این مغرور خام
- Fakat o, malının ziyan olmasından ve bu yüzden derde düşmesinden kaçtı, malını çoğalttı… Çoğalttı ama kendi kanına girdi!
- از زیان مال و درد آن گریخت ** مال افزون کرد و خون خویش ریخت
- Dervişlerin bu riyazatları neden? Çünkü cisme verilen o eziyetler, canların bakasına sebep olur.
- این ریاضتهای درویشان چراست ** کان بلا بر تن بقای جانهاست
- Salik, ebediliğe erişmese nasıl olur da tenini hastalıklara uğratır, helâk eder? 3350
- تا بقای خود نیابد سالکی ** چون کند تن را سقیم و هالکی