- Fakat kimin ömrü daha artıksa bu otu o yesin.
- لیک عمر هرکه باشد بیشتر ** این علف اوراست اولی گو بخور
- Yaşlılara hürmet Mustafa’nın sünnetlerindendir çünkü. 2460
- که اکابر را مقدم داشتن ** آمدست از مصطفی اندر سنن
- Aşağılık kişilerin hükmettiği bu devirde ise halk, yaşlıları iki yerde öne geçirirler.
- گرچه پیران را درین دور لام ** در دو موضع پیش میدارند عام
- Ya ateş gibi sıcak yemeğe buyur derler, yahut bakımsızlıktan yıkılacak dereceye gelen köprüde ileri sürerler.
- یا در آن لوتی که آن سوزان بود ** یا بر آن پل کز خلل ویران بود
- Aşağılık kişiler kötü bir maksatları olmadıkça bir şeyhi, bir büyüğü, bir kılavuzu ağırlamazlar.
- خدمت شیخی بزرگی قایدی ** عام نارد بیقرینهی فاسدی
- Onların hayırları budur, artık kötülüklerini var sen kıyas et.
- خیرشان اینست چه بود شرشان ** قبحشان را باز دان از فرشان
- Bir padişah camiye gidiyordu. Yaverleri, sopalı memurları, halkı dövmedeydi. 2465
- سوی جامع میشد آن یک شهریار ** خلق را میزد نقیب و چوبدار
- Sopalı damlar, birinin başını yarıyor, öbürünün gömleğini yırtıyor, padişaha yol açıyorlardı.
- آن یکی را سر شکستی چوبزن ** و آن دگر را بر دریدی پیرهن
- O arada bir yoksul da yasakçılardan suçsuz olarak on sopa yedi.
- در میانه بیدلی ده چوب خورد ** بیگناهی که برو از راه برد
- Kanlar içinde kaldı. Padişaha yüz dönüp dedi ki: Şu apaçık zulme bak, gizlisini ne soruyorsun?
- خون چکان رو کرد با شاه و بگفت ** ظلم ظاهر بین چه پرسی از نهفت
- Camiye gidiyorsun gûya. Hayrın buysa şerrin ve kötülüğün nedir ey azgın?
- خیر تو این است جامع میروی ** تا چه باشد شر و وزرت ای غوی
- Bir pîr, aşağılık bir adamdan bir tek selâm işitmez ki nihayet ondan bir hayli derde uğramasın. 2470
- یک سلامی نشنود پیر از خسی ** تا نپیچد عاقبت از وی بسی
- Böyle bir kötü kişinin veliye musallat olmasındansa kurdun musallat olması daha iyidir.
- گرگ دریابد ولی را به بود ** زانک دریابد ولی را نفس بد
- Kurt, çok zâlimdir ama hiç olmazsa hilesi, düzeni yoktur.
- زانک گرگ ارچه که بس استمگریست ** لیکش آن فرهنگ و کید و مکر نیست
- Hilesi, aklı fikri olsa hiç tuzağa düşer mi? Hile insandadır tamamı ile.
- ورنه کی اندر فتادی او به دام ** مکر اندر آدمی باشد تمام
- Koç, öküzle deveye arkadaşlar dedi, mademki böyle bir ota rastladık.
- گفت قج با گاو و اشتر ای رفاق ** چون چنین افتاد ما را اتفاق
- Hadi bakalım her biriniz ömrünüzün başlangıcını söyleyin. Kim daha yaşlı anlaşılsın,öbürleri de sussun. 2475
- هر یکی تاریخ عمر ابدا کنید ** پیرتر اولیست باقی تن زنید
- Benim vücuda gelişim, İsmail’in koçu ile başlar. O vakitten beri varım ben.
- گفت قج مرج من اندر آن عهود ** با قج قربان اسمعیل بود
- Öküz, ben dedi, Âdem peygamber, bir öküzle çift sürüyordu ya, işte o vakit küçücüktüm.
- گاو گفتا بودهام من سالخورد ** جفت آن گاوی کش آدم جفت کرد
- Halkın atası Âdem’in yeryüzünde çift sürdüğü öküzle eşim ben.
- جفت آن گاوم که آدم جد خلق ** در زراعت بر زمین میکرد فلق
- Deve, öküzle koçtan bu sözleri duyunca çok şaşırdı. Başını indirip otu aldı.
- چون شنید از گاو و قج اشتر شگفت ** سر فرود آورد و آن را برگرفت
- Havaya kaldırdı. Hiçbir söz söylemeden o esrik deve,otu yedi, sonra dedi kİ: 2480
- در هوا بر داشت آن بند قصیل ** اشتر بختی سبک بیقال و قیل
- Benim için doğum tarihine zaten hacet yok. Bende bu çeşit gövde ve bu uzun boy varken buna ne hacet?
- که مرا خود حاجت تاریخ نیست ** کین چنین جسمی و عالی گردنیست
- Yavrum, herkes bilir ki ben, sizden küçük değilim.
- خود همه کس داند ای جان پدر ** که نباشم از شما من خردتر
- Akıl, fikir sahipleri, bilirler ki yaratılışım sizden üstündür.
- داند این را هرکه ز اصحاب نهاست ** که نهاد من فزونتر از شماست
- Hıristiyan da, hepiniz bilirsiniz ki dedi bu yüce gök, şu eski yeryüzünden yüzlerce defa geniştir.
- جملگان دانند کین چرخ بلند ** هست صد چندان که این خاک نژند
- Nerede gökyüzünün acayip genişlikleri, nerede şu yerin köşeleri, bucakları? 2485
- کو گشاد رقعههای آسمان ** کو نهاد بقعههای خاکدان
- Müslümanın, arkadaşları olan Yahudi ve Hıristiyana gördüğü rüyayı söylemesi ve onların hayıflanmaları
- جواب گفتن مسلمان آنچ دید به یارانش جهود و ترسا و حسرت خوردن ایشان
- Müslüman, bunu üzerine dedi ki: Dostlar, sultanım Mustafa zuhur etti.
- پس مسلمان گفت ای یاران من ** پیشم آمد مصطفی سلطان من
- Bana dedi ki: Onların birisi Tur’a gitti, Tanrı Kelim’ine arkadaş oldu, aşk tavlası oynamaya girişti.
- پس مرا گفت آن یکی بر طور تاخت ** با کلیم حق و نرد عشق باخت
- Öbürünü de sahip kıran İsa aldı, dördüncü kat göğe çıkardı.
- وان دگر را عیسی صاحبقران ** برد بر اوج چهارم آسمان
- Kalk a arda kalmış zarar görmüş adam! Bari o helva ile yahniyi sen ye.
- خیز ای پس ماندهی دیده ضرر ** باری آن حلوا و یخنی را بخور
- O hünerli, sanatlı kişiler, koştular; devlet ve mevki mektubunu okudular. 2490
- آن هنرمندان پر فن راندند ** نامهی اقبال و منصب خواندند
- O iki faziletli er, lûtuf ve ihsanlar buldular, meleklere karıştılar.
- آن دو فاضل فضل خود در یافتند ** با ملایک از هنر در بافتند
- Ey arda kalmış sâf ve bön! Kalk, sıçra da helva kâsesinin başına otur!
- ای سلیم گول واپس مانده هین ** بر جه و بر کاسهی حلوا نشین
- Bu sözü duyunca Hıristiyan’la Yahudi a haris dediler, yoksa helvayı yedin mi?
- پس بگفتندش که آنگه تو حریص ** ای عجیب خوردی ز حلوا و خبیص
- Müslüman, “O emrine itaat edilen padişah, emredince ben kimim ki buyruğuna uymayayım?
- گفت چون فرمود آن شاه مطاع ** من کی بودم تا کنم زان امتناع
- Sen Yahudi’sin Musa’nın emrinden baş çekebilir misin? Seni iyi ve kötü bir şeye koşsa emrinden nasıl olur da dışarı çıkabilirsin? 2495
- تو جهود از امر موسی سر کشی ** گر بخواند در خوشی یا ناخوشی
- Sen de Mesih’e tâbisin, hayır veya şer, herhangi bir işte Mesih’in emrine karşı durabilir misin?
- تو مسیحی هیچ از امر مسیح ** سر توانی تافت در خیر و قبیح
- E... Artık ben nasıl olur da peygamberlerin övündüğü Peygamberimin emrinden dışarı çıkabilirim? Helvayı yedim tabiî, şimdi de sarhoşum işte!” dedi.
- من ز فخر انبیا سر چون کشم ** خوردهام حلوا و این دم سرخوشم
- Bunun üzerine vallahi dediler, rüya, senin rüyan. Bu gördüğün rüya, bizim yüzlerce rüyamızdan üstün.
- پس بگفتندش که والله خواب راست ** تو بدیدی وین به از صد خواب ماست
- Ey neşeli zat, senin uykun, uyanıklık. Rüyanın eserini uyanıklıkla bile görüyorsun.
- خواب تو بیداریست ای بو بطر ** که به بیداری عیانستش اثر
- Sen de faziletten, yiğitlikten, hünerden geç, iş hizmette ve güzel huydadır. 2500
- در گذر از فضل و از جهدی و فن ** کار خدمت دارد و خلق حسن
- Tanrı, bizi bunun için meydana getirdi. “İnsanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım, cinleri de” dedi.
- بهر این آوردمان یزدان برون ** ما خلقت الانس الا یعبدون
- Samiri’nin hüneri, neyini fazlalaştırdı ki? O hüner kendisini Tanrı kapısından sürdürdü.
- سامری را آن هنر چه سود کرد ** کان فن از باب اللهش مردود کرد
- Kaarun’un başına kimya bilgisinden neler geldi? Seyret de bak. Yer, onu ta dibine kadar çekti.
- چه کشید از کیمیا قارون ببین ** که فرو بردش به قعر خود زمین
- Ebülhakem, hünerinden ne elde etti? Küfrüyle inkârıyle baş aşağı cehenneme gitti.
- بوالحکم آخر چه بر بست از هنر ** سرنگون رفت او ز کفران در سقر
- Hüner odur ki ateşi apaçık göresin; duman ateşe delalet eder demeyesin bunu böyle bil! 2505
- خود هنر آن داد که دید آتش عیان ** نه کپ دل علی النار الدخان
- Senin delilin hakikatte hekimin delilinden daha kokmuştur.
- ای دلیلت گندهتر پیش لبیب ** در حقیقت از دلیل آن طبیب
- Oğul, senin delilin bundan başka bir şey değilse pislik ye, sidiğe bak dur.
- چون دلیلت نیست جز این ای پسر ** گوه میخور در کمیزی مینگر
- Delilin, asâya benzer senin. Elindedir de körlüğünden göremediğin şeyleri, güya onunla anlarsın.
- ای دلیل تو مثال آن عصا ** در کفت دل علی عیب العمی