English    Türkçe    فارسی   

1
3943-3952

  • پیش من این تن ندارد قیمتی ** بی‌‌تن خویشم فتی ابن الفتی‌‌
  • Yanımda bu tenin kıymeti yok; ten kaydına düşmeyen bir er oğlu erim.
  • خنجر و شمشیر شد ریحان من ** مرگ من شد بزم و نرگسدان من‌‌
  • Hançer ve kılıç, benim çiçeğim; ölüm meclisim... bağım, bahçemdir.”
  • آن که او تن را بدین سان پی کند ** حرص میری و خلافت کی کند 3945
  • Tenini bu derece öldürüp ayaklar altına alan kişi, nasıl olur da beylik ve halifelik hırsına düşer?
  • ز آن به ظاهر کوشد اندر جاه و حکم ** تا امیران را نماید راه و حکم‌‌
  • O, ancak emirlere yol göstermek, emirliği belletmek için zâhiren makam işleriyle ve hükümle uğraşır;
  • تا امیری را دهد جانی دگر ** تا دهد نخل خلافت را ثمر
  • Emirlik makamına yeni bir can vermek, hilâfet fidanını meyvelendirmek için bu işle meşgul olur.
  • بیان آن که فتح طلبیدن پیغامبر علیه السلام مکه را و غیر مکه را بجهت دوستی ملک دنیا نبود چون فرموده است که الدنیا جیفه بلکه به امر بود
  • Mustafa Sallallahu Aleyhi Vesellem’in, Mekke’yi ve diğer yerleri fethetmek istemesi, dünya mülkünü sevdiğinden değildi; Tanrı emriyleydi. Çünkü “ Dünya cifedir” buyurmuştu.
  • جهد پیغمبر به فتح مکه هم ** کی بود در حب دنیا متهم‌‌
  • Peygamber, Mekke’yi fethe uğraştı diye nasıl olurda dünya sevgisiyle ittiham edilir?
  • آن که او از مخزن هفت آسمان ** چشم و دل بر بست روز امتحان‌‌
  • O öyle bir kişiydi ki imtihan günü ( yani Miraç’ta) yedi göğün hazinesine karşı hem yüzünü yumdu, hem gönlünü kapadı.
  • از پی نظاره‌‌ی او حور و جان ** پر شده آفاق هر هفت آسمان‌‌ 3950
  • Onu görmek için yedi kat gök uçtan uca hurilerle meleklerle dolmuştur.
  • خویشتن آراسته از بهر او ** خود و را پروای غیر دوست کو
  • Hepsi kendilerini, onun için bezemişti, fakat onda sevgiliye aşktan, sevgiliye meyil ve muhabbetten başka bir heva ve heves nerede ki:
  • آن چنان پر گشته از اجلال حق ** که در او هم ره نیابد آل حق‌‌
  • O, Tanrı ululuğuyla, Tanrı celâliyle öyle dolmuştur ki bu dereceye, bu makama Tanrı ehli bile yol bulamaz.