English    Türkçe    فارسی   

2
3486-3495

  • صد هزاران ماهی از دریای پر ** در دهان هر یکی در و چه در
  • Her tanesi bir memleket haracı. Allah’tan geliyor, elbette eşi bulunmaz.
  • هر یکی دری خراج ملکتی ** کز اله است این ندارد شرکتی‏
  • Derviş gemiye birkaç inci atıp fırladı, havayı âdeta kendisine bir taht edip oturdu.
  • در چند انداخت در کشتی و جست ** مر هوا را ساخت کرسی و نشست‏
  • Padişahlar gibi tahtının üstüne bağdaş kurup kuruldu.
  • خوش مربع چون شهان بر تخت خویش ** او فراز اوج و کشتی‏اش به پیش‏
  • O, havanın yücesinde, gemi de onun önünde!
  • گفت رو کشتی شما را حق مرا ** تا نباشد با شما دزد گدا 3490
  • Dedi ki: “Yürüyün, gidin. Gemi sizin Hak benim, yoksul bir hırsız sizinle bir arada olmasın!
  • تا که را باشد خسارت زین فراق ** من خوشم جفت حق و با خلق طاق‏
  • Bakalım, bu ayrılıktan kim ziyan eder? Ben hoşum, Hak’la çift, halktan tek!
  • نه مرا او تهمت دزدی نهد ** نه مهارم را به غمازی دهد
  • O, ne beni hırsızlıkla töhmet altına alır ne yularımı bir gammaza verir!”
  • بانگ کردند اهل کشتی کای همام ** از چه دادندت چنین عالی مقام‏
  • Gemidekiler dediler ki: “Ey ulu, sana bu yüce makamı ne yüzden verdiler?”
  • گفت از تهمت نهادن بر فقیر ** و ز حق آزاری پی چیزی حقیر
  • Derviş, “Yoksulu töhmet altına almak, hor hakir bir şey için Hakk’ı incitmek yüzünden.
  • حاش لله بل ز تعظیم شهان ** که نبودم در فقیران بد گمان‏ 3495
  • Hâşa, bu yüzden değil. Ululara tazim ettiğimden. Çünkü ben, yoksullar hakkında hiç kötü zanna düşmedim.