-
نیست نقدی کش غلطانداز نیست ** وای آن جان کش محک و گاز نیست
- Cihanda hiçbir nakit yoktur ki o, isteklileri yanıltmasın... Vay o kişinin canına ki mihengi makası yoktur!
-
زجر مدعی از دعوی و امر کردن او را به متابعت
- Dâvaya kalkışan kişiye, dâvadan geçmesi için ısrar ve peygamberlere uymasını emrediş
-
بو مسیلم گفت خود من احمدم ** دین احمد را به فن برهم زدم 1695
- Ebu Süleyman dedi ki: ben de Ahmet’im... Ahmet’in dinini hileyle vurup kıracağım
-
بو مسیلم را بگو کم کن بطر ** غرهی اول مشو آخر نگر
- Ebu Süleyman’a de ki: Pek kibirlenme, işin önüne bakıp böbürlenme, sonuna bak!
-
این قلاوزی مکن از حرص جمع ** پسروی کن تا رود در پیش شمع
- Başına adam toplama hırsıyla kılavuzluğa kalkışma... Kılavuza uy, ardından git de önünde mum gidedursun, sen de yolunu gör!
-
شمع مقصد را نماید همچو ماه ** کین طرف دانهست یا خود دامگاه
- Mum, ay gibi maksadını gösterir... bu tarafta tane var, yahut burası tuzak der!
-
گر بخواهی ور نخواهی با چراغ ** دیده گردد نقش باز و نقش زاغ
- Elinde bir ışık oldu mu istesen de istemesen de doğan iziyle karga izini görür, ayırt edersin!
-
ورنه این زاغان دغل افروختند ** بانگ بازان سپید آموختند 1700
- Fakat mumun yoksa buna imkân yoktur. Çünkü bu kargalar hilekârdır... Akdoğanların seslerini öğrenmişlerdir.
-
بانگ هدهد گر بیاموزد فتی ** راز هدهد کو و پیغام سبا
- Yiğit, hüthüdün sesini öğrense de nerede hüthüdün sesi, Seba’nın haberi?
-
بانگ بر رسته ز بر بسته بدان ** تاج شاهان را ز تاج هدهدان
- Arızi sesi, asıl sesten bil... Padişahların taçları, hüthütlerin taçlarından alınmadır!
-
حرف درویشان و نکتهی عارفان ** بستهاند این بیحیایان بر زبان
- Dervişlerin sözleriyle ariflerin nüktelerini şu hayâsızlar, dillerine dolamışlardır.