-
گفت کو قصر خلیفه ای حشم ** تا من اسب و رخت را آن جا کشم
- Medine halkına “Halifenin köşkü nerededir ki atımı, eşyamı oraya çekeyim” dedi.
-
قوم گفتندش که او را قصر نیست ** مر عمر را قصر، جان روشنی است
- Halk, dedi ki: “Onun köşkü yok; Ömer’in köşkü, ancak aydın canıdır.
-
گر چه از میری و را آوازهای است ** همچو درویشان مر او را کازهای است
- Gerçi emir diye adı sanı duyulmuşsa da onun, yoksullar gibi ancak bir kulübeciği var.
-
ای برادر چون ببینی قصر او ** چون که در چشم دلت رسته ست مو
- Kardeş, onun köşkünü nasıl görebilirsin? Gönül gözünde kıl bitmiş!
-
چشم دل از مو و علت پاک آر ** و آن گهان دیدار قصرش چشم دار 1395
- Gönül gözünü kıldan ve hastalıktan arıt, sonra köşkünü görmeyi gözet.
-
هر که را هست از هوسها جان پاک ** زود بیند حضرت و ایوان پاک
- Kimin canı, heveslerden arınmışsa derhal tertemiz Tanrı tapusunu, Tanrı dergâhını görür.
-
چون محمد پاک شد زین نار و دود ** هر کجا رو کرد وجه الله بود
- Muhammed, bu ateşten, bu dumandan temizlendiğinden nereye yüz çevirse orada Allah cemalini gördü.
-
چون رفیقی وسوسهی بد خواه را ** کی بدانی ثم وجه الله را
- Seni kötülüğe sevk eden vesveselere yoldaş oldukça “Semme vechullah”ı nasıl bilebilirsin?
-
هر که را باشد ز سینه فتح باب ** او ز هر شهری ببیند آفتاب
- Kimin kalbinde kapı açılırsa gönül göğünde yüzlerce güneş görür.
-
حق پدید است از میان دیگران ** همچو ماه اندر میان اختران 1400
- Yıldızların içinde ay nasıl görünürse başkaları arasında Tanrı da öyle görünür.
-
دو سر انگشت بر دو چشم نه ** هیچ بینی از جهان انصاف ده
- Fakat iki parmağını iki gözünün üstüne koy: bir şey görebilir misin? İnsaf et!
-
گر نبینی این جهان معدوم نیست ** عیب جز ز انگشت نفس شوم نیست
- Sen görmesen de dünya yok değildir. Kusur, ancak şom, nefsin parmağında.
-
تو ز چشم انگشت را بردار هین ** و آن گهانی هر چه میخواهی ببین
- Kendine gel! Gözünden parmağını kaldır da ne istiyorsan gör.
-
نوح را گفتند امت کو ثواب ** گفت او ز آن سوی و استغشوا ثیاب
- Nuh’un ümmeti, Nuh’a “Nerede sevap?” dediler. Nuh “duymamak, görmemek için elbisenize büründüğünüz cihette.
-
رو و سر در جامهها پیچیدهاید ** لا جرم با دیده و نادیدهاید 1405
- Elbiselerinize bürünüp yüzünüzü, başınızı sardınız; ondan dolayı gözünüz olduğu halde görmediniz” dedi.
-
آدمی دید است و باقی پوست است ** دید آن است آن که دید دوست است
- İnsan gözden ibarettir. Geri kalanı bir deridir. Göz de, dostu gören göze derler.
-
چون که دید دوست نبود کور به ** دوست کاو باقی نباشد دور به
- İnsan, dostu görmeyince kör olsun, daha iyi. Böyle adam Süleyman bile olsa, karınca ondan yeğdir. "
-
چون رسول روم این الفاظ تر ** در سماع آورد شد مشتاقتر
- Bu yepyeni sözler, Rum elçisini semaa getirdi, Ömer’i görmek iştiyakı arttı.
-
دیده را بر جستن عمر گماشت ** رخت را و اسب را ضایع گذاشت
- Gözünü o padişahı aramaya dikti, eşyasını da kaybetti, atını da.
-
هر طرف اندر پی آن مرد کار ** میشدی پرسان او دیوانهوار 1410
- O iş erinin ardına düşmüş, her tarafa koşmakta, delicesine onu aramaktaydı.
-
کاین چنین مردی بود اندر جهان ** وز جهان مانند جان باشد نهان
- “Dünyada böyle adam da olur mu ki cihandan can gibi gizlenmiş” diyordu.
-
جست او را تاش چون بنده بود ** لا جرم جوینده یابنده بود
- Candan kul olmak için onu aradı. Şüphesiz, arayan bulur.
-
دید اعرابی زنی او را دخیل ** گفت عمر نک به زیر آن نخیل
- Bir bedevi karısı, onun yabancı olduğunu gördü; Ömer’i aradığını anlayıp “İşte şuracıkta, şu hurma ağacının altında;
-
زیر خرما بن ز خلقان او جدا ** زیر سایه خفته بین سایهی خدا
- Hurma ağacının dibinde, halktan ayrılmış, yapayalnız, gölgelikte uyuyan Tanrı gölgesini gör” dedi.
-
یافتن رسول روم عمر را خفته در زیر درخت
- Elçinin Emîrülmü’minin Ömer’i – Tanrı ondan razı olsun – bir ağaç altında uyur bulması
-
آمد او آن جا و از دور ایستاد ** مر عمر را دید و در لرز اوفتاد 1415
- Elçi oraya gelip uzakta durdu. Ömer’i görünce titremeye başladı.