آن یکی ماهی همیبیند عیان ** و آن یکی تاریک میبیند جهان
Birisi ayı apaçık görür, öbürüyse dünyayı kapkaranlık.
و آن یکی سه ماه میبیند به هم ** این سه کس بنشسته یک موضع نعم
Diğer birisi de bir yerde üç tane ay görür. Evet, bu üç kişi bir yerde oturmuşlardır:
چشم هر سه باز و گوش هر سه تیز ** در تو آویزان و از من در گریز
Üçünün de gözü açık, kulakları duymakta… Fakat bunlar, senin eteğine yapışmışlardır, senin adamlarındır (Hallerini sen bilirsin), benden kaçıyorlar (ben bunları bilemem).
سحر عین است این عجب لطف خفی است ** بر تو نقش گرگ و بر من یوسفی است3755
Bu hal, acaba gabya mensup bir sihir mi, yoksa gizli bir lûtuf mu? Sende bir kurt sureti mi var, bende de Yusuf sureti mi?
عالم ار هجده هزار است و فزون ** هر نظر را نیست این هجده زبون
Âlem on sekiz bin, hattâ daha fazla olsa bunların on sekizi bile her göze görünmez.
راز بگشا ای علی مرتضی ** ای پس سوء القضاء حسن القضاء
Ey Aliyyel Mürtezâ, ey kötü kaza ve kaderden sonra güzel kaza ve kader, sırrı aç;
یا تو واگو آن چه عقلت یافته ست ** یا بگویم آن چه بر من تافته ست
Ya sen akılına geleni söyle, ya ben gönlüme doğanı söyleyeyim.
از تو بر من تافت چون داری نهان ** میفشانی نور چون مه بیزبان
Bu sır, senden parladı, bana vurdu; nasıl gizleyebilirim? Ay gibi, söylemeden nur saçmakta.
لیک اگر در گفت آید قرص ماه ** شب روان را زودتر آرد به راه3760
Fakat ayın kursu, söze gelirse gece yol alanları hemencecik yola sokar.
از غلط ایمن شوند و از ذهول ** بانگ مه غالب شود بر بانگ غول
Yanlış yola gitmekten de emin olurlar, yoldan çıkmadan da. Ayın sesi, gulyabani sesinden üstün olur.
ماه بیگفتن چو باشد رهنما ** چون بگوید شد ضیا اندر ضیا
Ay, söylemeksizin yol gösterirse, söyleyince ne yapmaz, dünyayı ışığa boğar!
چون تو بابی آن مدینهی علم را ** چون شعاعی آفتاب حلم را
Madem ki sen ilim şehrine kapısın, mademki sen hilim güneşine şûlesin;
باز باش ای باب بر جویای باب ** تا رسد از تو قشور اندر لباب
Ey kapı, kapı arayanlara açıl ki kabuklar içlensin (zâhir ehli, hakikate erişsin)!
باز باش ای باب رحمت تا ابد ** بارگاه ما له کفوا أحد3765
Ey rahmet kapısı, ey eşi, naziri olmayan Tanrı dergâhı, ebede kadar açık kal!”
هر هوا و ذرهای خود منظری است ** ناگشاده کی گود کانجا دری است
Her istek, her zerre bir penceredir, fakat kör gönül nasıl olur da “Orada bir kapı vardır” der.
تا بنگشاید دری را ديدبان ** در درون هرگیز نجنبك این گمان
Gözcü, bir kapı açmadıkça gönle, orada kapı olmak ihtimali bile gelmez.
چون گشاه شد دری حیران شود ** مرغ اومید و طمع پُران شود
Fakat bir kapı açıldı mı, şaşırır. Tamah ümidinin kuşu uçup gider.
غافلی ناگه به ویران گنج یافت ** سوی هر ویران از آن پس میشتافت
Akıllı bir kişi, bir viranede ansızın define buldu, onun için her viraneye koşuyor.
تا ز درویشی نیابی تو گهر ** کی گهر جویی ز درویشی دگر3770
Sen, yoklukta bir inci bulamadıysan gayri orada ne diye inci arıyorsun?
Zan, yıllarca kendi ayağıyla koşsa burnunun direğinden ileriye geçemez (olduğu yerde sayar, durur).
تا به بینی نایدت از غیب بو ** غیر بینی هیچ میبینی بگو
Burnuna gayptan bir koku gelmedikçe, söyle… burnunun ucundan başka bir şey görebilir misin?
سوال کردن آن کافر از امیر المومنین علی علیه السلام که بر چون منی مظفر شدی شمشیر را از دست چون انداختی // پس بگفت آن نومسلمان ولی ** از سر مستی و لذت با علی
O kâfirin, Ali –Keremmallahu Vechehu- ye “Bana üstün gelmişken niçin elinden kılıcını attın?” diye sorması
که بفرما یا امیر المومنین.** تا بجنبد جان به تن در چون جنین
Ali’ye dedi ki: “Ya Emîrel Müminîn, buyur da can; tende, ana karnındaki cenin gibi canlansın, oynasın.
هفت اختر هر جنین را مدتی ** میکنند ای جان به نوبت خدمتی
Ey can, yedi yıldız; ana karnına düşen her çocuğu, muayyen müddetlerde ve nöbetle terbiye eder.
چون که وقت آید که جان گیرد جنین ** آفتابش آن زمان گردد معین3775
Ceninin canlanma zamanı gelince ona yardım eden güneştir.
این جنین در جنبش آید ز آفتاب ** کافتابش جان همیبخشد شتاب
Cenin, güneşin tesiriyle harekete gelir. Güneş, ona derhal can bağışlar.