English    Türkçe    فارسی   

1
3752-3776

  • آن یکی ماهی همی‌‌بیند عیان ** و آن یکی تاریک می‌‌بیند جهان‌‌
  • Birisi ayı apaçık görür, öbürüyse dünyayı kapkaranlık.
  • و آن یکی سه ماه می‌‌بیند به هم ** این سه کس بنشسته یک موضع نعم‌‌
  • Diğer birisi de bir yerde üç tane ay görür. Evet, bu üç kişi bir yerde oturmuşlardır:
  • چشم هر سه باز و گوش هر سه تیز ** در تو آویزان و از من در گریز
  • Üçünün de gözü açık, kulakları duymakta… Fakat bunlar, senin eteğine yapışmışlardır, senin adamlarındır (Hallerini sen bilirsin), benden kaçıyorlar (ben bunları bilemem).
  • سحر عین است این عجب لطف خفی است ** بر تو نقش گرگ و بر من یوسفی است‌‌ 3755
  • Bu hal, acaba gabya mensup bir sihir mi, yoksa gizli bir lûtuf mu? Sende bir kurt sureti mi var, bende de Yusuf sureti mi?
  • عالم ار هجده هزار است و فزون ** هر نظر را نیست این هجده زبون‌‌
  • Âlem on sekiz bin, hattâ daha fazla olsa bunların on sekizi bile her göze görünmez.
  • راز بگشا ای علی مرتضی ** ای پس سوء القضاء حسن القضاء
  • Ey Aliyyel Mürtezâ, ey kötü kaza ve kaderden sonra güzel kaza ve kader, sırrı aç;
  • یا تو واگو آن چه عقلت یافته ست ** یا بگویم آن چه بر من تافته ست‌‌
  • Ya sen akılına geleni söyle, ya ben gönlüme doğanı söyleyeyim.
  • از تو بر من تافت چون داری نهان ** می‌‌فشانی نور چون مه بی‌‌زبان‌‌
  • Bu sır, senden parladı, bana vurdu; nasıl gizleyebilirim? Ay gibi, söylemeden nur saçmakta.
  • لیک اگر در گفت آید قرص ماه ** شب روان را زودتر آرد به راه‌‌ 3760
  • Fakat ayın kursu, söze gelirse gece yol alanları hemencecik yola sokar.
  • از غلط ایمن شوند و از ذهول ** بانگ مه غالب شود بر بانگ غول‌‌
  • Yanlış yola gitmekten de emin olurlar, yoldan çıkmadan da. Ayın sesi, gulyabani sesinden üstün olur.
  • ماه بی‌‌گفتن چو باشد رهنما ** چون بگوید شد ضیا اندر ضیا
  • Ay, söylemeksizin yol gösterirse, söyleyince ne yapmaz, dünyayı ışığa boğar!
  • چون تو بابی آن مدینه‌‌ی علم را ** چون شعاعی آفتاب حلم را
  • Madem ki sen ilim şehrine kapısın, mademki sen hilim güneşine şûlesin;
  • باز باش ای باب بر جویای باب ** تا رسد از تو قشور اندر لباب‌‌
  • Ey kapı, kapı arayanlara açıl ki kabuklar içlensin (zâhir ehli, hakikate erişsin)!
  • باز باش ای باب رحمت تا ابد ** بارگاه ما له کفوا أحد 3765
  • Ey rahmet kapısı, ey eşi, naziri olmayan Tanrı dergâhı, ebede kadar açık kal!”
  • هر هوا و ذره‌‌ای خود منظری است ** ناگشاده کی گود کانجا دری است‌‌
  • Her istek, her zerre bir penceredir, fakat kör gönül nasıl olur da “Orada bir kapı vardır” der.
  • تا بنگشاید دری را ديدبان ** در درون هرگیز نجنبك این گمان
  • Gözcü, bir kapı açmadıkça gönle, orada kapı olmak ihtimali bile gelmez.
  • چون گشاه شد دری حیران شود ** مرغ اومید و طمع پُران شود
  • Fakat bir kapı açıldı mı, şaşırır. Tamah ümidinin kuşu uçup gider.
  • غافلی ناگه به ویران گنج یافت ** سوی هر ویران از آن پس می‌‌شتافت‌‌
  • Akıllı bir kişi, bir viranede ansızın define buldu, onun için her viraneye koşuyor.
  • تا ز درویشی نیابی تو گهر ** کی گهر جویی ز درویشی دگر 3770
  • Sen, yoklukta bir inci bulamadıysan gayri orada ne diye inci arıyorsun?
  • سالها گر ظن دود با پای خویش ** نگذرد ز اشکاف بینیهای خویش‌‌
  • Zan, yıllarca kendi ayağıyla koşsa burnunun direğinden ileriye geçemez (olduğu yerde sayar, durur).
  • تا به بینی نایدت از غیب بو ** غیر بینی هیچ می‌‌بینی بگو
  • Burnuna gayptan bir koku gelmedikçe, söyle… burnunun ucundan başka bir şey görebilir misin?
  • سوال کردن آن کافر از امیر المومنین علی علیه السلام که بر چون منی مظفر شدی شمشیر را از دست چون انداختی // پس بگفت آن نومسلمان ولی ** از سر مستی و لذت با علی
  • O kâfirin, Ali –Keremmallahu Vechehu- ye “Bana üstün gelmişken niçin elinden kılıcını attın?” diye sorması
  • که بفرما یا امیر المومنین.** تا بجنبد جان به تن در چون جنین
  • Ali’ye dedi ki: “Ya Emîrel Müminîn, buyur da can; tende, ana karnındaki cenin gibi canlansın, oynasın.
  • هفت اختر هر جنین را مدتی ** می‌‌کنند ای جان به نوبت خدمتی‌‌
  • Ey can, yedi yıldız; ana karnına düşen her çocuğu, muayyen müddetlerde ve nöbetle terbiye eder.
  • چون که وقت آید که جان گیرد جنین ** آفتابش آن زمان گردد معین‌‌ 3775
  • Ceninin canlanma zamanı gelince ona yardım eden güneştir.
  • این جنین در جنبش آید ز آفتاب ** کافتابش جان همی‌‌بخشد شتاب‌‌
  • Cenin, güneşin tesiriyle harekete gelir. Güneş, ona derhal can bağışlar.