-
اتصالاتی میان شمعها ** که نیاید بر زبان و گفت ما
- O mumların birleşmesini dille anlatmaya imkân yok ki!
-
آنک یک دیدن کند ادارک آن ** سالها نتوان نمودن از زبان
- Gözün bir an içinde gördüğünü dil, yıllarca söylese anlatamaz.
-
آنک یک دم بیندش ادراک هوش ** سالها نتوان شنودن آن بگوش 1995
- Kulak idrakin bir ân içinde gördüğü şeyleri, yıllarca dinlese bitmez.
-
چونک پایانی ندارد رو الیک ** زانک لا احصی ثناء ما علیک
- Mademki bunun sonu yok, hadi, var, yine o hamdinde âciz olduğum şeyi anlat!
-
پیشتر رفتم دوان کان شمعها ** تا چه چیزست از نشان کبریا
- O mumlar ulu Allah’tan ne çeşit nişanelerdir diye koşa koşa gidiyordum.
-
میشدم بی خویش و مدهوش و خراب ** تا بیفتادم ز تعجیل و شتاب
- Derken kendimden geçtim, acelemden yere yıkıldım, harap oldum.
-
ساعتی بیهوش و بیعقل اندرین ** اوفتادم بر سر خاک زمین
- Topraklara serildim, bir müddet akılsız, idraksiz bir halde kaldım.
-
باز با هوش آمدم برخاستم ** در روش گویی نه سر نه پاستم 2000
- Sonra kendime gelip yine kalktım, yola düştüm. Fakat bir yere gidiyordum ki ne başım bendeydi ne ayağım!
-
نمودن آن شمعها در نظر هفت مرد
- Mumların yedi adam şeklinde görünmesi
-
هفت شمع اندر نظر شد هفت مرد ** نورشان میشد به سقف لاژورد
- Derken bu yedi mum, nurların ta lâcivert kubbeye kadar yükselen,
-
پیش آن انوار نور روز درد ** از صلابت نورها را میسترد
- Gündüzün nurlarını bile bir karaltı gibi gösteren, aydınlıklarıyla bütün nurları silip süpüren yedi adam şekline girdi.
-
باز شدن آن شمعها هفت درخت
- Mumların yedi tane ağaç olması
-
باز هر یک مرد شد شکل درخت ** چشمم از سبزی ایشان نیکبخت
- Sonra o yedi adam, yedi tane ağaç oldu. İnsan yeşilliklerinden neşeleniyordu.
-
زانبهی برگ پیدا نیست شاخ ** برگ هم گم گشته از میوهی فراخ
- Yapraklarının çokluğundan dalları görünmemekte, meyvelerinin bolluğundan yaprakları kaybolmaktaydı.
-
هر درختی شاخ بر سدره زده ** سدره چه بود از خلا بیرون شده 2005
- Dallar ta Sidre’ye kadar yükselmiş… hatta Sidre de ne oluyor? Halâ’yı bile aşmıştı.
-
بیخ هر یک رفته در قعر زمین ** زیرتر از گاو و ماهی بد یقین
- Kökleri, yerin dibine kadar girmiş, yayılmış, öküzle balığı bile geçmişti.
-
بیخشان از شاخ خندانرویتر ** عقل از آن اشکالشان زیر و زبر
- Kökleri, dallarından daha taze, daha lâtifti. Bunları seyredenin aklı, hayretlere düşüyor, altüst oluyordu.
-
میوهای که بر شکافیدی ز زور ** همچو آب از میوه جستی برق نور
- Olgunluktan yarılan meyvelerinden su gibi nur şimşekleri fışkırtmaktaydı!
-
مخفی بودن آن درختان ازچشم خلق
- Bu ağaçların halkın gözünden gizli kalması
-
این عجبتر که بریشان میگذشت ** صد هزاران خلق از صحرا و دشت
- Asıl şaşılacak şeye gelince: O ovalardan, o çöllerden yüz binlerce adam geçiyor,
-
ز آرزوی سایه جان میباختند ** از گلیمی سایهبان میساختند 2010
- Gölgelik için can veriyorlar, başlarını kilimlerle örtüyorlardı da,
-
سایهی آن را نمیدیدند هیچ ** صد تفو بر دیدههای پیچ پیچ
- Onların gölgesini bile görmüyorlardı. İyi görmeyen çakmaklaşmış gözlere yüzlerce kere tuuh!
-
ختم کرده قهر حق بر دیدهها ** که نبیند ماه را بیند سها
- Allah’ın kahrı, gözleri bağlanmış yoksa… Gözleri bağlı adam, ayı görmez de Sühayı görür!
-
ذرهای را بیند و خورشید نه ** لیک از لطف و کرم نومید نه
- Güneşi görmez de zerreyi görür. Fakat yine de Allah’ın lütfundan, kereminden ümit kesilmez ya!
-
کاروانها بی نوا وین میوهها ** پخته میریزد چه سحرست ای خدا
- Kervanlar aç susuz ağaçların altına dökülen bu olgun meyveleri görüyorlar. Yarabbi, bu ne sihir?
-
سیب پوسیده همیچیدند خلق ** درهم افتاده بیغما خشکحلق 2015
- Halk, çürük meyveleri toplamakta, pisboğaz ve doymaz adamlar, bu pörsümüş meyveleri yağma etmek için birbirlerine girmekteydi.
-
گفته هر برگ و شکوفه آن غصون ** دم بدم یا لیت قوم یعلمون
- O dallar, meyveler, yapraklarsa anbean “Keşke kavmimiz bizi bilseydi, ne olurdu?” diyorlardı.
-
بانگ میآمد ز سوی هر درخت ** سوی ما آیید خلق شوربخت
- Her ağaçtan “A bahtsız kişiler, bize gelin, bize” diye ses geliyordu.