کو غلام ما مگر سرگشته شد ** یا بدو گرگی رسید و کشته شد3180
Kölemiz nerede? Acaba birisi mi öldürdü, yoksa kurt mu paraladı da öldü?” demeye başladı.
چون بیامد پیش گفتش کیستی ** از یمن زادی و یا ترکیستی
Köle yanına gelince “Sen kimsin?” Yemenli misin, Türk müsün?
گو غلامم را چه کردی راست گو ** گر بکشتی وا نما حیلت مجو
Söyle, doğru söyle… Kölemi ne yaptın? Öldürdüysen gizleme, hileye sapma!” dedi.
گفت اگر کشتم بتو چون آمدم ** چون به پای خود درین خون آمدم
Köle dedi ki: “Öldürmüş olsam yanına nasıl gelirim,
کو غلام من بگفت اینک منم ** کرد دست فضل یزدان روشنم
Kendi ayağımla kanımı döktürmeye gelir miyim hiç?
هی چه میگویی غلام من کجاست ** هین نخواهی رست از من جز براست3185
Bey, “Hey ne söylüyorsun, kölem nerede benim? Doğruyu söylemekten başka çare yok, kurtulamazsın elimden “ dedi.
گفت اسرار ترا با آن غلام ** جمله وا گویم یکایک من تمام
Köle dedi ki: “Köleyle arandaki sırları birer birer tamamıyla söyleyeyim…
زان زمانی که خریدی تو مرا ** تا به اکنون باز گویم ماجرا
Beni satın aldığın zamandan şimdiye kadar ne gelmiş geçmişse anlatayım da,
تا بدانی که همانم در وجود ** گرچه از شبدیز من صبحی گشود
Kapkara vücudumdan bir sabah açılmış olmakla beraber senin kölen olduğumu anla!”
رنگ دیگر شد ولیکن جان پاک ** فارغ از رنگست و از ارکان و خاک
Kölenin rengi değişti ama tertemiz ruhun rengi yoktur ki… Ruhun ne rengi vardır, ne unsurlara bağlıdır, ne toprağa mensuptur!
تنشناسان زود ما را گم کنند ** آبنوشان ترک مشک و خم کنند3190
Yalnız teni tanıyanlar, bizi çabucak kaybederler… Su içenler, tulumu da bırakırlar, küpü de!
جانشناسان از عددها فارغاند ** غرقهی دریای بیچونند و چند
Fakat canı tanıyanların sayılarla işleri yoktur. Onlar, keyfiyetsiz ve kemiyetsiz olan denize gark olmuşlardır!
جان شو و از راه جان جان را شناس ** یار بینش شو نه فرزند قیاس
Can ol da can yoluyla canı tanı! Görüş dostu ol, kıyas oğlanı değil!
چون ملک با عقل یک سررشتهاند ** بهر حکمت را دو صورت گشتهاند
Melekle akıl, aynı yaradılıştadır hikmeti var da iki suret oldu.
آن ملک چون مرغ بال و پر گرفت ** وین خرد بگذاشت پر و فر گرفت
Melek, kuş gibi kanatlı olmuş; akıl, kanadı bırakmış, nura bürünmüştür.
لاجرم هر دو مناصر آمدند ** هر دو خوش رو پشت همدیگر شدند3195
Hulâsa ikisini de manası aynı olduğundan, ikisinin de hakikati bir olduğundan o iki güzel, birbirlerine arka olmuşlar, birbirlerine yardımcı kesilmişlerdir.
هم ملک هم عقل حق را واجدی ** هر دو آدم را معین و ساجدی
Melek de Hakk’ı bulmuştur, akıl da. Her ikisi de Âdem’ yardımda bulunmuş, her ikisi de Âdem’e secde etmiştir.
نفس و شیطان بوده ز اول واحدی ** بوده آدم را عدو و حاسدی
Nefisle Şeytan’sa ezelden bir olduğundan Âdem’e düşmandır, ona haset edip durur.
آنک آدم را بدن دید او رمید ** و آنک نور متمن دید او خمید
Âdem’i bedenden ibaret gören ondan kaçmış ona secde etmemiştir. Fakat onu emniyete mahzar olmuş bir nur olarak gören, karşısında eğildi, secde etti.
آن دو دیدهروشنان بودند ازین ** وین دو را دیده ندیده غیر طین
Melekle aklın… O ikisinin gözleri Âdem’i görüp nurlandı. Şeytan’la nefsin… Bu ikisinin gözleri, Âdem’i ancak toprak olarak gördü.
این بیان اکنون چو خر بر یخ بماند ** چون نشاید بر جهود انجیل خواند3200
Bu anlatışım da işte kara saplanmış eşek gibi kalakaldı. Yahudi’ye İncil okunamaz ki!
کی توان با شیعه گفتن از عمر ** کی توان بربط زدن در پیش کر
Şia’ya Ömer’den bahsedilebilir mi? Sağırın yanında kopuz çalınabilir mi?
لیک گر در ده به گوشه یک کسست ** های هویی که برآوردم بسست
Fakat köyün bir bucağında tek bir adam bile varsa bu hayhuyum kâfidir, o anlatmıştır ya, yeter!
مستحق شرح را سنگ و کلوخ ** ناطقی گردد مشرح با رسوخ
Anlatılması icap eden şeyi taşlar, kerpiçler bile dile gelir de anlayana adamakıllı anlatır!
بیان آنک حق تعالی هرچه داد و آفرید از سماوات و ارضین و اعیان و اعراض همه باستدعاء حاجت آفرید خود را محتاج چیزی باید کردن تا بدهد کی امن یجیب المضطر اذا دعاه اضطرار گواه استحقاقست
Allah, göklerden, yerlerden, ârazdan, âyandan ne verdi ve ne yarattıysa hepsini de ihtiyaca karşılık olarak vermiş, yaratmıştır. Bir şeye muhtaç olmalı, o ihtiyacı elde etmeli ki Allah ihsan etsin. “Allah, bunalan kişinin duasını kabul eder.” Bunalma, bir şeye hak kazanmış olmaya şahittir.
آن نیاز مریمی بودست و درد ** که چنان طفلی سخن آغاز کرد
Küçücük bir çocuk olan İsa’yı dile getirip konuşturan, Meryem’in derde düşüp niyaz etmesidir.