English    Türkçe    فارسی   

6
507-531

  • راه جان‌بازیست و در هر غیشه‌ای  ** آفتی در دفع هر جان‌شیشه‌ای 
  • Bu yol, insanın canıyla başıyla oynayacağı yoldur. Her meşelikte, her sazlıkta yufka yüreklileri geriye çevirecek bir âfet vardır.
  • راه دین زان رو پر از شور و شرست  ** که نه راه هر مخنث گوهرست 
  • Din yolu, her puşt tabiatlının gideceği yol değildir. bu yüzden de tehlikelerle doludur.
  • در ره این ترس امتحانهای نفوس  ** هم‌چو پرویزن به تمییز سبوس 
  • Yoldaki bu korku, unu kepekten ayıran elek gibi insanların da yüreklilerini yüreksizlerinden ayırt eder.
  • راه چه بود پر نشان پایها  ** یار چه بود نردبان رایها  510
  • Yol, nasıl yoldur? Gidenlerin ayak izleri ile dopdolu bir yol. Dost nasıl dosttur? Rey ve tedbir bakımından merdivene benzeyen, seni aklı ile her an irşat edip yücelten dost.
  • گیرم آن گرگت نیابد ز احتیاط  ** بی ز جمعیت نیابی آن نشاط 
  • Tutalım ki ihtiyatlısın da seni kurt kapmadı. İyi ama topluluk olmadıkça o neşeyi bulamazsın ki.
  • آنک تنها در رهی او خوش رود  ** با رفیقان سیر او صدتو شود 
  • Yalnız olarak bir yolda neşeli neşeli giden kişinin neşesi, dostlarla, yoldaşlarla giderse birken yüz olur.
  • با غلیظی خر ز یاران ای فقیر  ** در نشاط آید شود قوت‌پذیر 
  • Eşek, ağır canlı olduğu halde eşeğiyle dostu ile giderse neşelenir kuvvet bulur.
  • هر خری کز کاروان تنها رود  ** بر وی آن راه از تعب صدتو شود 
  • Kervandan ayrılıp,yalnız yol almaya kalkışan eşeğe o yol, yüz kere daha uzar, o derece yorulur.
  • چند سیخ و چند چوب افزون خورد  ** تا که تنها آن بیابان را برد  515
  • O çölü yalnız olarak aşıncaya kadar kaç sopa fazla yer, kaç kere fazla nodullanır.
  • مر ترا می‌گوید آن خر خوش شنو  ** گر نه‌ای خر هم‌چنین تنها مرو 
  • O eşek sana der ki: Eşek değilsen yola böyle yalnız düşme. Sen de bu öğüdü iyi dinle.
  • آنک تنها خوش رود اندر رصد  ** با رفیقان بی‌گمان خوشتر رود 
  • Yolu gözeterek tenhaca ve güzel güzel giden, şüphe yok ki dostlarla daha güzel gider.
  • هر نبیی اندرین راه درست  ** معجزه بنمود و همراهان بجست 
  • Her peygamber, bu düz yolda mucize gösterdi, yoldaşları aradı.
  • گر نباشد یاری دیوارها  ** کی برآید خانه و انبارها 
  • Duvarların yardımı olmasa evler, ambarlar nereden meydana gelirdi?
  • هر یکی دیوار اگر باشد جدا  ** سقف چون باشد معلق در هوا  520
  • Her duvar, birbirinden ayrı olsa tavan, havada nasıl olur da direksiz, dayanaksız durur.
  • گر نباشد یاری حبر و قلم  ** کی فتد بر روی کاغذها رقم 
  • Kâtibin, kalemin yardımı olmasa kâğıt üstüne yazı mı yazılır, sayı mı dökülür?
  • این حصیری که کسی می‌گسترد  ** گر نپیوندد به هم بادش برد 
  • Bir kişi kamışları yere döşese, fakat örüp hasır yapmasa nasıl durur? Bir yel geldi mi alır, uçuruverir.
  • حق ز هر جنسی چو زوجین آفرید  ** پس نتایج شد ز جمعیت پدید 
  • Allah, her cinsi eş yarattı, sonuçlar da topluluktan meydana geldi.
  • او بگفت و او بگفت از اهتزاز  ** بحثشان شد اندرین معنی دراز 
  • Hâsılı adam söyledi, kuş söyledi... bahisleri uzadı gitti.
  • مثنوی را چابک و دلخواه کن  ** ماجرا را موجز و کوتاه کن  525
  • Mesnevi’yi kısa ve gönlün istediği bir şekilde düz. Macerayı özlü ve kısa anlat.
  • بعد از آن گفتش که گندم آن کیست  ** گفت امانت از یتیم بی وصیست 
  • Ondan sonra kuş dedi ki: Bu buğdaylar kimin? Adam, vasisi olmayan bir yetimin emaneti.
  • مال ایتام است امانت پیش من  ** زانک پندارند ما را متمن 
  • Beni emin bildikleri için emanet ettiler, yetim malı dedi.
  • گفت من مضطرم و مجروح‌حال  ** هست مردار این زمان بر من حلال 
  • Kuş dedi ki: Ben pek açım. Şu anda bana leş bile helâl.
  • هین به دستوری ازین گندم خورم  ** ای امین و پارسا و محترم 
  • Müsaade et de ey emniyetli, zâhit ve muhterem zat, şu buğdaydan yiyeyim.
  • گفت مفتی ضرورت هم توی  ** بی‌ضرورت گر خوری مجرم شوی  530
  • Adam, zaruret hakkında fetva veren de sensin. Fakat zaruretin, ihtiyacın yok da yersen suçlu olursun.
  • ور ضرورت هست هم پرهیز به  ** ور خوری باری ضمان آن بده 
  • Hattâ zaruretin varsa bile çekinmek daha iyi. Fakat mademki yiyeceksin, parasını ver bari dedi.