-
پس له الخلق و له الامرش بدان ** خلق صورت امر جان راکب بر آن
- Hâsılı “Halk da onundur, emir de” sırrını bil. Halk, surettir, emir de o surete binen can.
-
راکب و مرکوب در فرمان شاه ** جسم بر درگاه وجان در بارگاه
- Binek de padişahın buyruğundadır, binen de. Cisim kapıdadır, can huzurda.
-
چونک خواهد که آب آید در سبو ** شاه گوید جیش جان را که ارکبوا 80
- Su, testiye dolmak istedi mi padişah, can askerine binin diye emreder.
-
باز جانها را چو خواند در علو ** بانگ آید از نقیبان که انزلوا
- Sonra yine canları yücelere çekmek diledi mi padişah nakiplerinden ses gelir: İnin!
-
بعد ازین باریک خواهد شد سخن ** کم کن آتش هیزمش افزون مکن
- Bundan öte söz inceldi. Ateşi azalt, odunu çok atma.
-
تا نجوشد دیگهای خرد زود ** دیگ ادراکات خردست و فرود
- Atma da küçücük çömlek kaynamasın. Anlayış çömlekleri pek küçük ve pek yufka.
-
پاک سبحانی که سیبستان کند ** در غمام حرفشان پنهان کنند
- Noksandan münezzeh Allah, bir elmalık meydana getirmede, onları ağaçlara, yapraklara benzeyen harfler içinde gizlemede.
-
زین غمام بانگ و حرف و گفت و گوی ** پردهای کز سیب ناید غیر بوی 85
- Bu ses, harf ve dedikodu ağaçlığı arasında elmadan ancak bir koku alınabilir.
-
باری افزون کش تو این بو را به هوش ** تا سوی اصلت برد بگرفته گوش
- Bari sen de bu kokuyu aklına iyice çek, bu kokuyu iyice al da seni kulağından tutup asla kadar götürsün.
-
بو نگهدار و بپرهیز از زکام ** تن بپوش از باد و بود سرد عام
- Nezle olmamaya, koku almaya bak. Halkın yelinden, nefesinden bedenini ört.
-
تا نینداید مشامت را ز اثر ** ای هواشان از زمستان سردتر
- Onların havaları, kış rüzgârlarından da soğuktur. Örtün, bürün de burnuna girmesin.
-
چون جمادند و فسرده و تنشگرف ** میجهد انفاسشان از تل برف
- Onlar, cansız, donmuş kişilerdir. Nefesleri, karlı dağlardan gelir.
-
چون زمین زین برف در پوشد کفن ** تیغ خورشید حسامالدین بزن 90
- Fakat yeryüzü bu karlı kefene büründü mü durma, hemen Hüsameddin’in güneş kılıcını vur.
-
هین بر آر از شرق سیفالله را ** گرم کن زان شرق این درگاه را
- Derhal doğudan Allah kılıcını çek, o doğuyla bu tapıyı ısıt.
-
برف را خنجر زند آن آفتاب ** سیلها ریزد ز کهها بر تراب
- Güneş, karı hançerledi mi dağlardan ovalardan seller yürür.
-
زانک لا شرقیست و لا غربیست او ** با منجم روز و شب حربیست او
- Çünkü o, ne doğudadır, ne batıda. Gece gündüz müneccimle savaşır durur.
-
که چرا جز من نجوم بیهدی ** قبله کردی از لیمی و عمی
- Neden der, benden başka ve yol göstermeyen yıldızları bayağılık ve körlük yüzünden kıble edindin?
-
تا خوشت ناید مقال آن امین ** در نبی که لا احب الا فلین 95
- Kuran’da o emin erin “Ben batanları sevmem” sözü hoşuna gitmedi.
-
از قزح در پیش مه بستی کمر ** زان همی رنجی ز وانشق القمر
- Ayın önüne geçtin, beline eleğim sağmadan kulluk kemerini bağladın da o yüzden ayın ikiye bölünüşünden incindin.
-
منکری این را که شمس کورت ** شمس پیش تست اعلیمرتبت
- “Güneş dürülür” âyetini inkâr edersin. Çünkü sence güneş, en yüce bir mertebedir.
-
از ستاره دیده تصریف هوا ** ناخوشت آید اذا النجم هوی
- Havanın değişmesini yıldızların tesirinden bilirsin de “And olsun yıldıza, indiği zaman” âyetinden hoşlanmazsın.
-
خود مثرتر نباشد مه ز نان ** ای بسا نان که ببرد عرق جان
- Ay, ekmekten de tesirli değildir ya. Nice ekmek vardır ki adamın can damarını koparır.
-
خود مثرتر نباشد زهره زآب ** ای بسا آبا که کرد او تن خراب 100
- Zühre, sudan daha tesirli değildir ya. Nice su vardır ki bedeni harap eder.
-
مهر آن در جان تست و پند دوست ** میزند بر گوش تو بیرون پوست
- Fakat onun sevgisi senin canındadır da onun için dostun öğüdü bir kulağından girer, bir kulağından çıkar.
-
پند ما در تو نگیرد ای فلان ** پند تو در ما نگیرد هم بدان
- Fakat bil ki senin öğüdün de bize tesir etmez, bizim öğüdümüz de sana!