- Yüz binlerce yılan ve dağ, ona hayranken o, niçin hayretlere düştü, yılan sevdasına kapıldı?
- صد هزاران مار و که حیران اوست ** او چرا حیران شدست و ماردوست
- Yılancı, o ejderhayı tutup, halkı hayrete düşürmek için Bağdat’a geldi.
- مارگیر آن اژدها را بر گرفت ** سوی بغداد آمد از بهر شگفت
- Birkaç para elde etmek için o çadır direği gibi ejderhayı çekip sürükledi.
- اژدهایی چون ستون خانهای ** میکشیدش از پی دانگانهای
- “Ölü bir ejderha getirdim. Avlamak için ne zahmetler çektin” diyordu. 1005
- کاژدهای مردهای آوردهام ** در شکارش من جگرها خوردهام
- O, ejderhayı ölü sanıyordu. Fakat iyi dikkat etmemişti. Ejderha diriydi.
- او همی مرده گمان بردش ولیک ** زنده بود و او ندیدش نیک نیک
- Kıştan, soğuktan donmuştu. Diriydi ama ölü gibi görünüyordu.
- او ز سرماها و برف افسرده بود ** زنده بود و شکل مرده مینمود
- Âlem de donmuştur da adı cemad olmuştur. Üstadım, camit, donmuş demektir.
- عالم افسردست و نام او جماد ** جامد افسرده بود ای اوستاد
- Mahşer güneşi doğuncaya dek sabret de âlem cisminin hareketini gör.
- باش تا خورشید حشر آید عیان ** تا ببینی جنبش جسم جهان
- Musa’nın elinde asâ, yılan oldu ya… Bütün âlemi de buna kıyas et. 1010
- چون عصای موسی اینجا مار شد ** عقل را از ساکنان اخبار شد
- Senin bir avuç topraktan ibaret olan varlığını nasıl bir cisim haline getirir? Bütün toprakları da bilgi ve anlayış sahibi bilmek gerek.
- پارهی خاک ترا چون مرد ساخت ** خاکها را جملگی شاید شناخت