- Hoca “Hasta filan değilim, saçmalama… Geç yerine otur” dedi.
- گفت استا نیست رنجی مر مرا ** تو برو بنشین مگو یاوه هلا
- Dedi ama hatırına da bir vehim tozudur kondu, az bile olsa gönlüne bir endişedir düştü.
- نفی کرد اما غبار وهم بد ** اندکی اندر دلش ناگاه زد
- Derken öbür çocuk içeri girdi. O da öyle söyleyince o vehim arttı.
- اندر آمد دیگری گفت این چنین ** اندکی آن وهم افزون شد بدین
- Böyle böyle vehmi arttıkça arttı. Haline şaştı kaldı, hasta olduğuna hükmetti.
- همچنین تا وهم او قوت گرفت ** ماند اندر حال خود بس در شگفت
- Firavunun da bu çeşit halkın ululamasından hasta düşmesi
- بیمار شدن فرعون هم به وهم از تعظیم خلقان
- Kadın, erkek, çoluk, çocuk… Halkın secde etmesi de Firavunun gönlüne tesir etti, hastalandı. 1555
- سجدهی خلق از زن و از طفل و مرد ** زد دل فرعون را رنجور کرد
- Herkes ona Allah’sın, padişahsın dedikçe vehimlendi, bu vehimle öyle bir dereceye geldi ki,
- گفتن هریک خداوند و ملک ** آنچنان کردش ز وهمی منهتک
- Allahlık, dâvasında yiğitleşti, ejderha kesildi, doymak nedir bilmez oldu!
- که به دعوی الهی شد دلیر ** اژدها گشت و نمیشد هیچ سیر
- Aklı cüz’inin afeti vehimdir, zandır. Çünkü onun vatanı karanlıklar diyarındadır.
- عقل جزوی آفتش وهمست و ظن ** زانک در ظلمات شد او را وطن
- Yerde yarım arşın enlikte bir yol olsa insan, hiç vehimlenmeden rahatça yürür.
- بر زمین گر نیم گز راهی بود ** آدمی بی وهم آمن میرود
- Fakat yüksek bir duvarın üstünde gitsen yolun genişliği iki arşın olsa yine eğri büğrü gidersin. 1560
- بر سر دیوار عالی گر روی ** گر دو گز عرضش بود کژ میشوی