English    Türkçe    فارسی   

3
1598-1607

  • Sabah olunca anneleri, hocayı dolaşmaya gittiler. Bir de baktılar ki hoca, ağır bir hastalığa tutulmuş, yatmakta.
  • بامدادان آمدند آن مادران ** خفته استا همچو بیمار گران
  • Fazla örtündüğü, başını bağladığı, yüzünü kapattığı için kan-tere batmış.
  • هم عرق کرده ز بسیاری لحاف ** سر ببسته رو کشیده در سجاف
  • Hafif hafif ah etmekte. Hepsi Lâ havle demeye başladılar. 1600
  • آه آهی می‌کند آهسته او ** جملگان گشتند هم لا حول‌گو
  • “Hayrola hocam, bu baş ağrısı ne? Allah sağlık versin, vallahi hiç haberimiz yok” dediler.
  • خیر باشد اوستاد این درد سر ** جان تو ما را نبودست زین خبر
  • Hoca” Benim de haberim yoktu. Bu kahpe oğulları haber verdiler işte,
  • گفت من هم بی‌خبر بودم ازین ** آگهم مادر غران کردند هین
  • Ben çalışıp çabalıyor, kıyl ü kaalle meşgul bulunuyordum, haberim bile yoktu. Meğerse içimde dehşetli bir hastalık varmış” dedi.
  • من بدم غافل بشغل قال و قیل ** بود در باطن چنین رنجی ثقیل
  • İnsan, bir işe ciddiyetle koyuldu mu hastalığını göremez, körleşir.
  • چون بجد مشغول باشد آدمی ** او ز دید رنج خود باشد عمی
  • Mısır kadınları da Yusuf’un güzelliğine daldılar, haberleri bile olmadı da, 1605
  • از زنان مصر یوسف شد سمر ** که ز مشغولی بشد زیشان خبر
  • Ellerini, bileklerini paramparça ettiler. Hayrete düşen ruh, ne önü görür, ne ardı!
  • پاره پاره کرده ساعدهای خویش ** روح واله که نه پس بیند نه پیش
  • Nice babayiğit erler vardır ki savaşta elleri, ayakları kesilir de,
  • ای بسا مرد شجاع اندر حراب ** که ببرد دست یا پایش ضراب