- Dekukî, fetvada âdeta halkın imamıydı, takva topunu meleklerden bile çelmişti.
- آنک در فتوی امام خلق بود ** گوی تقوی از فرشته میربود
- Bir yerde durup dinlenmede gezip tozmada ayı bile mat etmişti. Dindarlıkta din bile ona haset ederdi.
- آنک اندر سیر مه را مات کرد ** هم ز دینداری او دین رشک خورد
- Bu kadar takva ve ibadetle, bu derece evrada, zikre koyulmuş olmakla beraber yine de daima Allah haslarını arardı. 1945
- با چنین تقوی و اوراد و قیام ** طالب خاصان حق بودی مدام
- Zaten seferden asıl maksadı da buydu, bir an olsun Allah hasına rastlayayım demekteydi.
- در سفر معظم مرادش آن بدی ** که دمی بر بندهی خاصی زدی
- Yola düştü mü, Yarabbi, beni haslarından birisine ulaştır, ona arkadaş et.
- این همیگفتی چو میرفتی براه ** کن قرین خاصگانم ای اله
- Yarabbi, tanıdığım erlere gönlüm kuldur. Köledir.
- یا رب آنها راکه بشناسد دلم ** بنده و بستهمیان ومجملم
- Canım Allah’ım, tanımadıklarımı da hicap içinde düşmüş kuluna merhametli kıl, derdi.
- و آنک نشناسم تو ای یزدان جان ** بر من محجوبشان کن مهربان
- Allah ey ulular ulusu, bu ne aşk, bu ne susuzluk? 1950
- حضرتش گفتی که ای صدر مهین ** این چه عشقست و چه استسقاست این
- Beni seviyorsun ya… Başkasını ne yapacaksın, der;
- مهر من داری چه میجویی دگر ** چون خدا با تست چون جویی بشر
- O da şöyle cevap verirdi! Ey sırları bilen Rabbim, niyaz yolunu gönlüme açan, gösteren sensin.
- او بگفتی یا رب ای دانای راز ** تو گشودی در دلم راه نیاز