- Köylü, yine şehirliye antlar vererek “ Ey kerem sahibi, çoluğunu çocuğunu al, gel de ikramı gör” deyip.
- باز سوگندان بدادش کای کریم ** گیر فرزندان بیا بنگر نعیم
- Elini tuttu. Üç kere ant verdi, “Allah için olsun gayret et, tez gel” dedi.
- دست او بگرفت سه کرت بعهد ** کالله الله زو بیا بنمای جهد
- Bunun üstüne on yıl geçti. Her yıl böyle lâflar eder, tatlı tatlı vaatlerde bulunurdu.
- بعد ده سال و بهر سالی چنین ** لابهها و وعدههای شکرین
- Şehirlinin çocukları “Baba ay da sefer eder, bulut da gölge de.
- کودکان خواجه گفتند ای پدر ** ماه و ابر و سایه هم دارد سفر
- Köylü bunca hakkın geçti. Onun için nice zahmetler çektin. 260
- حقها بر وی تو ثابت کردهای ** رنجها در کار او بس بردهای
- O da, sen ona konuk olasın da hiç olmazsa bu hakların bir kısmını olsun ödemek ister.
- او همیخواهد که بعضی حق آن ** وا گزارد چون شوی تو میهمان
- Bize, onu kandırın, köye getirin diye gizlice birçok ricalarda bulundu” dediler.
- بس وصیت کرد ما را او نهان ** که کشیدش سوی ده لابهکنان
- Şehirli dedi ki: “Yavrucuğum, doğru ama iyilik ettiğin kişinin şerrinden sakın demişler.
- گفت حقست این ولی ای سیبویه ** اتق من شر من احسنت الیه
- Dostluk, son demdedir. Korkarım ki bir şey olur da tohum bozulur”
- دوستی تخم دم آخر بود ** ترسم از وحشت که آن فاسد شود
- Sohbet vardır, keskin bir kılıca benzer, bostanı, ekini kış gibi kesip biçer. 265
- صحبتی باشد چو شمشیر قطوع ** همچو دی در بوستان و در زروع