Dünyanın kararsız bir âlem olduğunu görmüş, ihtiyata riayet ederek Allah’a sığınmayı âdet edinmişti.
چون جهان را دید ملکی بیقرار ** حازمانه ساخت زان حضرت حصار
Bu suretle de ölüm zamanına dek gideceği yolu düşmanın kesmemesini diler, Allah tapısının kendisine bir kale olmasını temin etmek isterdi.3710
تا به گاه مرگ حصنی باشدش ** که نیابد خصم راه مقصدش
Allah’a sığınmadan daha iyi bir kale görmemişti; bu yüzden de kale civarında yurt edinmişti.
از پناه حق حصاری به ندید ** یورتگه نزدیک آن دز برگزید
Meryem o akılları yakan, ciğerleri okşayan bakışları gördü.
چون بدید آن غمزههای عقلسوز ** که ازو میشد جگرها تیردوز
Padişahta o bakışlara kulağı küpeli bir köle olmuştu, asker de… O bakışlar, akıl padişahlarının akıllarını almış, onları divaneye döndürmüştü!
شاه و لشکر حلقه در گوشش شده ** خسروان هوش بیهوشش شده
O güzel gözler, yüz binlerce padişahı fermanlı köle yapmış, yüzbinlerce dolunayı hilâl haline getirmişti.
صد هزاران شاه مملوکش برق ** صد هزاران بدر را داده به دق
Zühre de bile ondan bahsetmeye kudret yoktu… Aklı kül bile onu görünce noksanlaşırdı.3715
زهره نی مر زهره را تا دم زند ** عقل کلش چون ببیند کم زند
Ben ne söyleyebilirim, ağzı, ağzımı kapattı; söylemeye takatim kalmadı ki!
من چگویم که مرا در دوختهست ** دمگهم را دمگه او سوختهست
Ben, yalnız o ateşin bir dumanıyım ateşe delâlet etmekteyim. O padişahtan uzaktayken, onu görmeden hakkında ne söylenmişse hepsi de asılsız, hepsi de saçma!
دود آن نارم دلیلم من برو ** دور از آن شه باطل ما عبروا
Zaten güneşe, âlemi kaplayan nurundan başka bir delil olamaz ki.
خود نباشد آفتابی را دلیل ** جز که نور آفتاب مستطیل