- İmran “Hayrola. Bu ne feryat, bu ne hâl? Bu yomsuz yıl, kötü alâmetler mi gösteriyor yoksa?” dedi.
- گفت خیرست این چه آشوبست و حال ** بد نشانی میدهد منحوس سال
- Özürler serdederek dediler ki: “Emîr Allah’ın kaza ve kaderi bizi esir etti.
- عذر آوردند و گفتند ای امیر ** کرد ما را دست تقدیرش اسیر
- Her çareye başvurduk, fakat padişahın devleti karardı, düşmanı dünyaya geldi, galip oldu. 910
- این همه کردیم و دولت تیره شد ** دشمن شه هست گشت و چیره شد
- Geceleyin gökyüzünde o çocuğun yıldızı göründü, bizi kör etti.
- شب ستارهی آن پسر آمد عیان ** کوری ما بر جبین آسمان
- O Peygamber’in yıldızı gökte yüceldi, biz de ağlamaya, yıldızlar gibi gözyaşları dökmeye başladık.”
- زد ستارهی آن پیمبر بر سما ** ما ستارهبار گشتیم از بکا
- İmran, içinden sevindi, fakat zahiren “Eyvahlar olsun!” diye elini başına vurup,
- با دل خوش شاد عمران وز نفاق ** دست بر سر میبزد کاه الفراق
- Kızgın suratı asık bir halde deliller gibi akılsız.
- کرد عمران خویش پر خشم و ترش ** رفت چون دیوانگان بی عقل و هش
- Ve güya kendini bilmez bir halde müneccimlerin üstüne yürüyüp onlara bir hayli ağır sözler söyledi. 915
- خویشتن را اعجمی کرد و براند ** گفتههای بس خشن بر جمع خواند
- Kendini meyus ve mahzun göstererek sevincini gizliyor, onlara oyun oynuyordu.
- خویشتن را ترش و غمگین ساخت او ** نردهای بازگونه باخت او
- “Padişahımızı aldattınız, hıyanetten, tamahtan vazgeçmediniz.
- گفتشان شاه مرا بفریفتید ** از خیانت وز طمع نشکیفتید