-
گر نداریم این نگه ما را بکش ** ای غلام رای تو افکار و هش
- Ey akıllarla fikirler, reyinin kulu, kölesi olan padişah, bunu da yapamazsak bizi öldür” derler.
-
تا بنه مه میشمرد او روز روز ** تا نپرد تیر حکم خصمدوز
- Firavun, düşmanları vurup öldüren takdir oku, yayından fırlamasın diye günden güne dokuz ayı sayıp duruyordu.
-
بر قضا هر کو شبیخون آورد ** سرنگون آید ز خون خود خورد 935
- Takdirle savaşa girişen, takdire baskın yapmaya kalkışan, baş aşağı gelir, kendi kanına bulanır.
-
چون زمین با آسمان خصمی کند ** شوره گردد سر ز مرگی بر زند
- Yer, göğe düşmanlığa kalkışırsa çoraklaşır, ölü haline girer.
-
نقش با نقاش پنجه میزند ** سبلتان و ریش خود بر میکند
- Resim, ressamına pençe vurmaya kalkarsa kendi saçını sakalını yolmuş olur!
-
خواندن فرعون زنان نوزاده را سوی میدان هم جهت مکر
- Firavunun hileye girişerek yeni doğuran kadınları meydana çağırması
-
بعد نه مه شه برون آورد تخت ** سوی میدان و منادی کرد سخت
- Dokuz ay sonra padişah, yine tahtını meydana kurdurup tellâllar çağırttı.
-
کای زنان با طفلکان میدان روید ** جمله اسرائیلیان بیرون شوید
- Tellâllar, “Kadınlar, bütün israiloğullarının kadınları çocuklarıyla meydana gelsinler.
-
آنچنانک پار مردان را رسید ** خلعت و هر کس ازیشان زر کشید 940
- Bundan önce erkekler, ihsanlara nail oldular. Elbiseler, altınlar elde ettiler.
-
هین زنان امسال اقبال شماست ** تا بیابد هر یکی چیزی که خواست
- Kadınlar, bu yıl devlet sizin. Herkes dilediği şeye nail olacak.
-
مر زنان را خلعت و صلت دهد ** کودکان را هم کلاه زر نهد
- Padişah, kadınlara elbise verecek, ihsanlar edecek. Çocukların başlarına da altın külâhlar koyacak.
-
هر که او این ماه زاییدست هین ** گنجها گیرید از شاه مکین
- Padişah diyor ki “Hele bu ay doğanlar yok mu, bilhassa onlar ihsanıma, hazinelerime ulaşacaklar” diye bağırdılar.
-
آن زنان با طفلکان بیرون شدند ** شادمان تا خیمهی شه آمدند
- Kadınlar, sevindiler, çocuklarıyla çıktılar, padişahın otağına kadar gittiler.
-
هر زن نوزاده بیرون شد ز شهر ** سوی میدان غافل از دستان و قهر 945
- Yeni doğurmuş olan her kadın, hileden, kahırdan emin bir halde şehirden çıkıp meydana yöneldi.
-
چون زنان جمله بدو گرد آمدند ** هرچه بود آن نر ز مادر بستدند
- Kadınların hepsi toplanınca erkek çocukları analarının kucaklarından aldılar.
-
سر بریدندش که اینست احتیاط ** تا نروید خصم و نفزاید خباط
- Düşman doğmasına, felâket artmasın diye güya ihtiyata riayet ederek başlarını kestiler.
-
بوجود آمدن موسی و آمدن عوانان به خانهی عمران و وحی آمدن به مادر موسی کی موسی را در آتش انداز
- Musa’nın vücuda gelmesi, memurların İmran’ın evine gelmeleri, Musa’nın anasına, Musa’yı ateşe at diye vahiy edilmesi
-
خود زن عمران که موسی برده بود ** دامن اندر چید از آن آشوب و دود
- Musa’yı doğurmuş olan İmran’ın karısına gelince elini, eteğini çekmiş, o kargaşalıktan, o toz dumandan kurtulmuştu.
-
آن زنان قابله در خانهها ** بهر جاسوسی فرستاد آن دغا
- Fakat o alçak Firavun, evlere de hafiye olarak ebeler gönderdi.
-
غمز کردندش که اینجا کودکیست ** نامد او میدان که در وهم و شکیست 950
- “Burada bir çocuk var. Anası, ürktüğü, şüphelendiği için meydana gelmedi.
-
اندرین کوچه یکی زیبا زنیست ** کودکی دارد ولیکن پرفنیست
- Bu sokakta güzel bir kadın var, bir de çocuk doğurmuş… Fakat pek akıllı, pek tedbirli bir kadın” diye kovaladılar.
-
پس عوانان آمدند او طفل را ** در تنور انداخت از امر خدا
- Bunun üzerine memurlar eve gelince Musa’nın anası, Allah emriyle Musa’yı tandıra attı.
-
وحی آمد سوی زن زان با خبر ** که ز اصل آن خلیلست این پسر
- Bilen Allah’tan kadına “Bu çocuğun aslı Halil’dendir.
-
عصمت یا نار کونی باردا ** لا تکون النار حرا شاردا
- Ey ateş, soğu, yakma emrinin koruması yüzünden ateş yakmaz, bir zarar vermez” diye vahiy gelmişti.
-
زن بوحی انداخت او را در شرر ** بر تن موسی نکرد آتش اثر 955
- Kadın, vahiy üzerine Musa’yı ateşe attı. Fakat ateş Musa’yı yakmadı.
-
پس عوانان بی مراد آن سو شدند ** باز غمازان کز آن واقف بدند
- Memurlar, bunu görünce meyus olup muratlarına erişmediler, çekilip gittiler. Fakat kovucular, yine bu işi anlayıp,
-
با عوانان ماجرا بر داشتند ** پیش فرعون از برای دانگ چند
- Firavundan birkaç para koparmak için memurlara macerayı anlattılar.